29 Ağustos 2009 Cumartesi

caster semenya,cinsiyet tartışmaları ve cinsiyet testi

press kardeşler(semenya hal etmiş,izbandut mübarek)




resimler:mynet dora ratjen(şaka gibi) resim:vikipedi caster semenya






caster semenya adlı atleti atletizm seven ya da sevmeyen herkes duymuştur artık.duyma sebebi ise aslında 800 ve 1500 metredeki başarıları olmadı.inanılmaz dereceler yaptı belki(bolt kadar olmasa da,tabi kendi dalında) ama onu daha çok yarışmalara girmeden önce yapılmak istenen cinsiyet testi ve elde ettiği başarılardan sonra açıklanan ilk sonuçlarla tanıdık çoğumuz.semenya aslında inanılmaz genç bir atlet.sadece 18 yaşında(onlarda bizdeki gibi küçültme var mıdır bilmem:)).resimde gördüğünüz gibi muazzam bir fiziği var.acayip iri.diğer atletler yanında çocuğu gibi kalıyor.surat ifadesi ise oldukça erkeksi duruyor.bu bir gerçek ama ben bu cinsiyet tartışmalarını ilk duyduğumda baya bir tepki göstermiştim.'napalım,allah vergisi.olabilir' demiştim ama işin rengi sonra birraz değişti.semenya'nın koçunun daha önce doping deyince ilk akla gelen doğu almanya atletlerine erkeklik hormonu ve kortizon vermekle suçlanıp aklanamayan bir adam olduğunu öğrendik.bu acaba tesadüf olabilir mi diye demedik de değil.sonra bu erkeklik hormonu olayının ve cinsiyet testi adı verilen testin tarihçesi de ortaya çıkınca işin rengi gittikçe garipleşti derken bir de semenya'da ilk sonuçlara göre normalden 3 kat fazla testesteron çıkmış.bir ara ebesi bile çıkıp konuşmuş, onu bilirim,kız oğlan kızdır demiş.bu 3 kat olayı açıkçası hormonal bir bozukluk mudur yoksa şu 'doğu alman' antrenörün becerdiği bir iş midir nasıl ortaya çıkacak bilmiyorum.ama bugün mynet haber'de gördüğüm bir haber çok ilgimi çekti.gerçekten onlara teşekkür etmek gerek.muazzam bir haber hazırlamışlar.bu cinsiyet tartışmalarının aslında ne kadar geriye gittiğini ve caster semenya ile birlikte ortaya çıkan bir şey olmadığını gösterdiler.haber gerçekten çok çok ilginç.örneğin;






DORA RATJEN
Adolf Hitler, 1936 yılında Berlin’de yapılan Olimpiyat oyunlarında Ari ırkının üstünlüğünü göstermek istedi.
Kalın sesiyle farkedilen ve diğer kadın atletlerle aynı duşu paylaşmayı redetmesiyle bilinen Alman Dora Ratjen, Almanya’nın kadınlar yüksek atlama kategorisindeki sporcusuydu. Olimpiyatları, dördüncü sırada bitirdi. Bu kategoride üçüncü olan Dorothy Tyler, Ratjeni şöyle anlatıyor: “Dora’ya karşı mücadele ettim ve onun bir erkek olduğunu biliyordum. Sesi ve vücut yapısından belli oluyordu.”Ratjen’in, daha sonra Avrupa’daki bir yarıştan Almanya’ya dönerken tren istasyonunda erkek olduğu ortaya çıktı. Ratjen, etek giymesine rağmen etrafındaki kişiler tarafından ‘erkeklerde sabah traş olduktan sonra akşam üzeri oluşan kirli sakalla’ yakalandı. Onu muayene etti ve erkek olduğu ortaya çıktı. 1938 senesinde Ratjen, mücadeleden men edildi.



bu herif de semenya'nın üstündeki kişi.erkek olduğu her halinden belli.öyle iki yandan saç örmekle de pek kamufle olmamış anlaşılan.bir de şu var:





SİN KİM DAN
Dan, 1961 ve 1962 yıllarında 400 m ve 800 m koşularında kadınlar kategorisinin rekorlarını kırdı.
400 metreyi 52 saniyenin altında koşan ilk kadındı. 1963 yılında Moskova’da, diğer kadın koşucular Dan ile yarışmayı, onun erkeğe benzemesi nedeniyle istemedi. Bu olaylar gerçekleşirken Güney Koreli bir adam, Sin Kim Dan’ın savaş sırasında kaybolan oğlu olduğunu iddia etti.
Mecburi cinsiyet testi 1966 yılında uluslararası yarışmalara katılan atletlere zorunlu hale getirildi. Sin de bu tarihten sonra yarışmalara katılmadı.



bu da başka bir 'ohaaa' dedirten olay.adam çıkıp kayıp oğlum demiş ve cinsiyet testi yapılması kararlaştırıldıktan sonra ise ortadan kaybolmuş.yalnız bu cinsiyet testinin ortaya çıkmasından sonra ortadan kaybolan ve bir daha yarışmalara katılmayan tek atlet bu değil:





TAMARA ve İRİNA PRESS
Tamara ve Irina Press kız kardeşler 1960 lı yıllarda Sovyetler adına yarışırken beş koşu yarışı kazandılar.
Kariyerleri devam ederken cinsiyet testi zorunlu hale getirildi ve iki kardeş, ortadan kayboldu. Eleştirmenler Press'lerin aslen erkek ya da çift cinsiyetli olduğunu söyledi.

tesadüf olamayacak kadar parçalar birbirini tamamlamış.bir de şöyle bir şey daha var:


MARY EDİTH LOUİSE WESTON
Mary Edith Louise Weston, İngiltere’nin 1924 -1930 yılları arasında en iyi güllecisi ve 1927 yılında da en iyi ciritçisiydi.
Halen ülkenin gülle rekorunu elinde bulundurmaktadır. Ancak Mary, 1930lu yılların ortasında Mark Weston oldu. Kullandığı doping ve kas ilaçları yüzünden cinsiyet değiştirdiği tahmin ediliyor.

gördüğünüz gibi bir rekor bu kadar süredir kırılamadıysa ve de sonradan bir anda marc weston olduysa bu da hormon almış demektir.sergei bubka da diyebilirsiniz ama bubka bun kadar eski değil ve 80 li yılların atleti.bu ise 1920'ler ve o dönemin antrenman şartları ve spor kültürünü göz önünde bulundurursak bu kadardır kırılamayan rekor ya insan üstü bir güçle yapılmıştır ya da görüldüğü gibi dopingle.10 saniyenin altına inemez denen insanoğlu 9.58 koştu(tamam ulan,bolt insan değil).en dikkatimi çekenleri kopyala yapıştır yoluyla paylaştım.daha fazlası için vereceğim linke bakabilirsiniz.semenya olayı gördüğümüz üzere benim en başta düşündüğüm kadar basit bir şey değilmiş. ve de ilk değilmiş.belki de son olmayacak.caster semenya belki de doğuştan böyle.açıkçası buraya yazmadığım ama linkte göreceğiniz soundarajan adlı hint atlet anladığım kadarıyla doğuştan olan özelliklerinden dolayı cinsiyet testine takıldı.peki bu atletin suçu nedir? öyle ya da böyle fiziksel üstünlüğü oluyor diyebilirsiniz,diğerlerine göre daha avantajlı falan.eee,usain bolt'un da fiziği diğerlerinden daha iyi ki böyle insan üstü koşuyor.tyson gay ondan daha mı az idman yapıyor?belki de bolt'tan daha teknolojik imkanları olan pistlerde ve salonlarda çalışıyor ama bu adamı geçemiyor,geçemiyor ve geçemeyecek.şu an çok alakasız bir kıyaslama da yapıyor olabilirim ama doğuştan bazı erkeksi hormonlara ya da kromozomlara sahip atletlerin de bu şekilde diskalifiye edilmesine ise açıkçası üzüldüm(bana ne oluyorsa).zor bir durum,ama karar net.test belli ve doğuştan ya da sonradan verilen hormonla farketmez,kriterlere uyacaksın.semenya'nın belki de madalyası geri alınacak,bilemiyorum.yalnızca tek dileğim doğuştan böyle olması ve bu konuda sabıkası ile bilinen eski doğu almanya kökenli antrenörün bu işin içinde olmaması.bu da haber linki:

http://haber.mynet.com/detay/foto-analiz/olimpiyatlarda-sok-eden-cinsiyet-skandallari/467681/1#haber-baslik

28 Ağustos 2009 Cuma

rodrigo barbosa tabata ve brezilyalı japonlar


daha önce aleno blumer ve ırkların kaynaşması başlıklı yazımda;breizlya'daki alman popülasyonu ve creole kavramı ile ilgili bir şeyler yazmıştım.brezilya'ya göç eden etnik unsurların çokluğundan bahsedip örnekler vermiştim ama japonlar asla aklıma gelmemişti.bugün sporx.com a bir bakayım dedim ve tabnata adında bir oyuncunun bjk'ya geldiğini öğrendim.vaay japon adam mı almış dedim ismi görür görmez.adı bana japonu çağırıştırdı ama tabata kim bilmezdim.futbolla pek alakam yoktur,bunu söylemiştim.tabata transferinin beşiktaş'a olan faydası ya da zararı hangi mevkide oynar nasıl yapar ne içer gibi konularda sizi aydınlatamam,malum futbol bilgimle fakat benim dikkatimi çeken jaspon asıllı bir brezilyalı ollması ve adının da rodrigo barbosa olması.tam creole tanımına uyduğunu gösteriyordu.hemen vikipedi'nin ingilizcesinden biraz okuyup araştırma yapayım dedim ve şu bilgileri elde ettim:öncelikle brezilya ilk zamanlar asyalı göçmen kabul etmemiş.brezilya'yı beyazlaşırma kapsamında kapılar daha çok avrupalılara açık hale gelmiş 19.yüzyılda.fakat ilk brezilya'ya asya'dan göç anca 1908 civarında olabilmiş.bu dönemde de brezilya'da zengin avrupalı göçmenlerin kahve yetiştirdiği alanlarda çalıştıracak işgücüne ihtiyaç doğmuş ya da işlenecek boş topraklara bilgili çiftçiler.bu nedenle brezilya ve japonya arasında bir antlaşmayla 1907 yılında ilk japonlar çoğumluğu çiftçi olmak üzere brezilya'ya ayak basmış ve sayıları da 790 civarında imiş.bu japonlar da kahve tarlalarında çalışan emekçiler olmuşlar.birinci dünya savaşı ve 1940 yılına dek 170 bin kişiye kadar büyük bir göç dalgası olmuş daha iyi koşullar umudyla.göç zaten insanlara hem cazip hem de zor gelir.bilinmez bir yere gitmek hem insana müthiş bir umut hem de zorluklar getirir.bu japonların hepsi de bu ujmutlarla kahve yetiştiriciliğ ve işçilik yapmaya brezilya'ya gelmişler.bu kahve tarlaları da çoğunlukla sao paulo civarında olduğundan bu nüfusun yüzde 75'i oralarda yoğunlaşmış.ilk göçenlerin amacı çoğunlukla biraz para kazanıp geri dönmekmiş.kolay yoldan zengin olmak.ama öyle olmamış.hem zor koşullar altında çoğunlukla iş hukuku göz ardı edilerek çalışmışlar ve rüyalarını süsleyen paraya çoğu ulaşamamış..hem iklim koşulları hem de yaşadıkları bir nevi kültürel şok onların çoğunu ilk başlarda geri dönmeye zorlasa da çiftçilerle imzaladıkları kontratlar buna izin vermemiş.1940'a kadar japonca eğitim vermelerine izin verilmiş ve japonlar kendi aralarında iletişim kuran ve dışa kapalı bir cemaat halini almış ve breizlya gibi ırklar arası evliliğin inanılmaz oranda olduğu bir ülkede ilk 2 jenerasyonda bu oran sadece yüzde 6 olmuş ama 1940'ta okulda verilen japonca eğitimin yasaklanması ile çocuklar portekizce öğrenmeye ve creole olmaya başlamışlar.yani artık yeni jenerasyonlar brezilya'ya tam anlamıyla entegre olmuşlar ve büyük-büyük dedelerinin ya da ninelerinin çektiği sıkıntıları ve adaptasyon sorunlarını geride bırakmışlar ve yüzde 90 lık bir kısmı da büyük şehirlere yerleşmiş.daha bir çok bilgi var ama onlara gerek olmadığını düşünmekteyim.peru'da da bir japon popülasyonu daha varmış,bunu belirteyim.çok kültürlülüğün simgesi haline gelen brezilya'da jaspon nüfus en basitinden abd'dekine oranla daha fazla.kozmopolitlik açısından breizlya belki de amerika'ya en çok yaklaşan ülke konumuında

nikola mirotiç

2008 yılında yapılan ve ülkemizden fenerbahçe ülker'in katıldığı junior euroleague'de final maçını 35 sayı,23 ribaunt,2 asist,9 top çalma,6 blok ve 10 faul yaptırarak tamamlayan ve bu dediğim maçta yüzde yüz isabetle oynayan bir çocuktu mirotiç.ikinci bir rubio vakasıydı yani.podgorica-karadağ doğumlu.208 boyunda ve 105 kilo ağırlığında ve doğum tarihi 2 kasım 1991.zaman zmaan real madrid 1-2 dakika olsa da oyuna sürüyor ve de çok büyük yatırımlar yapılan çok değer verilen bir oyuncu.paok thessaloniki takımından biraz olaylı bir biçimde 2006 yılında takıma getirildi ve de acb forumlarında iddia edilene göre ikinci bir bojan krkiç olmak üzere(gerçi tek ortak özellikleri ikisi de sırp).ispanyol pasaportu alıp milli takıma çağırılacakmış sanırım.öncelikle tabi kendi yaş grubunda oynatılıp.yani bir nevi devşirme olayı.türkiye ve biraz da yunanistan'dan alışık olduğumuz bu durumu ispanya'da görmek şaşırtıcı doğrusu.yunanistan mı diyene hemen 4 örnek verelim:vladimir jankovic,igor miloşeviç,duşan şakota,tsakalidis(peja stojakoviç ise son anda olmadı,yunanistan takım kampından alınıp sırbistan'a götürüldü).nikola rakoçeviç ise başka bir karadağlı oyuncu ve o da real madrid'den.onun için de benzer bir durum geçerli.iki oyuncu da çağırıldıkları halde karadağ milli takımının ne U16 ne de U18 takımlarına gelmediler.bu da ispanya adına oynamayı bekledikleri ihtimalini güçlendiriyor sanırım.ispanya dediğim gibi altyapısı kuvvetli bir ülke olduğundan asla devşirme ihtiyacı duymamıştır.zaten yeterince spekteküler ve yıldız oyuncular yetiştirebildiler.ama benim de dikkatimi çeken özellikle 1990 ve sonrası kuşaklarda adını duyuran ya da scoutların dikkatini çeken çok önemli bir adamları yok.(rubio gibi bir adam dışında)bir joseph franch var o da şu an hücum olarak kısıtlı duruyor ve de mirotic,enes kanter,valenciunas,miljenovic,dejan musli kadar dominant bir adam değil.bu saydığım adlar gibi bir adam çıkaramadıklarından olsa gerek ispanya böyle bir yönteme başvurup iki karadağ doğumlu adamı devşirme yoluna gitmeyi tercih ettiler diye düşünmekteyim.keşke yapmasalardı derim ben gene de.ayrıca marc gasol,rudy fernandez,sergio llull gibi adamlar altyapıda o kadar parlak değilken sürekli kendini geliştirip bugünlere gelen adamlar.yani ispanyollarda üstyapıya geçiş çok başarılı.o yüzden ben gene de gereksiz gördüm ama gene de llull,marc gasol ya da fernandez gibi ışık saçan bir adam göremediler sanırım.gene de belli olmaz belki mirotic ve rakoçeviç son anda cayarlar ama ispanya milli takımında iki sırp görmek şaşırtıcı olur

27 Ağustos 2009 Perşembe

eurobasket2009 hakkında bir değerlendirme 1

ilk değerlendirmemi ispanya hakkında yapmak istiyorum.alsında değerlendirecek hem çok şeyi hem de hiç bir şeyi olan bir takım.hazırlık maçlarında tabir-icaizse terör estirdiler.tüm maçları 93-94 civarı bir ortalama ve 25 sayı farkla bitirdiler.rusya,litvanya,slovenya,israil hepsini resmen ağlattılar ve tüm maçlarda ikinci yarıda resmen şov yaptılar.yanlış anlaşılmasın he,pau gasol hiç bir maçta oynamadı.en iyi avrupalı pivot olmadan bunu yaptılar.ispanya'nın kısaları hakkında söylenecek çok söz var.bir yandan 'wonderkid' ricky rubio,diğer yandan hali hazırda en iyi avrupalı oyun kurucu ve inanılmaz saha görüşüyle jose calderon,yılların eskitemediği sağlam savunmacı berni rodriguez.bu oyuncuların hepsinin de sağlam tiyatral yeteneklerini(ağlama,kendini yere atma,acıyla kıvranma,dayak atıp bilmemezlikten gelme) de hesaba katarsak şu an yunanistan da dahil olmak üzere her takımın kısalarından üstünler.ender arslan'ın bu adamlarla eşleşip küçük duruma düşmesi için ispanya'nın karşımıza çıkmasını istiyorum.bunu da belirttikten sonra avrupa'nınen iyi 2 numaralarından süper atletik rudy fernandez de bu takımda.jose garbajosa ise her şeye rağmen daha ölmedi.marc gasol ise durmadan kendini geliştiriyor,yakında mehmet okur'dan daha iyi bir kariyeri olabilir.daha önce de belirttiğim gibi en beğendiğim 4 numara felipe reyes,juan carlos navarro,raul lopez,başka bir süper atletik victor claver ve de bir anda patlama yapan avrupa'nın sahayı baştan başa en hızlı koşan guardlarından sergio llull de bunlara eklenince 'ebenin .mı ali sami' demekten başka bir şey düşmüyor.bu ne lan,bu ne.tecavüz timi gibi.her mevkide avrupa'nın en iyileri bu takımda.ispanya kesin favori.diğer takımlarda çok sakat ve eksik var.gelene geçene farkı koyup şampiyon olurlar.2007'de de 20'den aşağı fark atmıyorlardı ama sonlara doğru iyice laubalileşip,navarro ve gasol'un j.r holden ve kirilenko karşısında ezilmesi yüzünden şampiyon olamamışlardı.bu yıl rusya'da bu iki oyuncu da yok zaten.ispanya'yı şimdiden kutlarım,şampiyon olamamaları tamamen mucizelere bağlı,aynı 2007'deki gibi.
diğer bir takım ise almanya.dirk nowitzki,patrick femerling,marco peşiç,mithat demirel,ademola okulaja gibi oyuncularla çok sağlam bir jenerasyon yakaladıkları dönem artık geride kaldı.gerçekten takım oyunu diyince akla almanya gelirdi.femerling'in meşhur perdelerinden hiç bir savunmacı geçemezdi.nowitzki ise kopup gitmiş,avrupa'nın en iyisi olmuş.az önce saydığım oyuncuların hiç biri bu turnuvada olamyacak.bir tek femerling olacak ama onun da ayakları artık eskisi kadar çabuk değil.eskisi kadar iyi savunmacı da değil.tek özelliği hakemlerin yıllardır farkedemediği hareketli perdeleri.şu an kadroları gerçekten kötü durumda.eurobasket 2007'de de nowitzki durunca ne kadar kötü oldukarını görmüştük(slovenya'dan yedikleri 30 fark).altın dönem artık kapandı.almanya gruplarda gider diye düşünmekteyim.
sırbistan,ah sırbistan ah ah... 2001'de beni ağlatmıştınız.o zaman formanızın önünde yazan 'jugoslavija'ya aşık olmuştum.stojakoviç,guroviç,çaparkapa,vlade divaç,dejan bodiroga,marko jariç... ne kadroydunuz be.biz de boşnak oyunculardan kurulu bir takımdık gerçi ama siz şiir gibi basketbol oynardınız.ama o günden sonra önlenemez düşüşünüz devam etti.stojakoviç önce sattı sizi,bodiroga yattı.jariç yattı drken beliniz doğrulmadı ve son olarak eurobasket 2007'de 3'te o yaptınız.aslında hala oyujncu fabrikası gibi işliyorsunuz ama bir şeyler eksik.bodiroga ya da stojakoviç gibi takımı alıp götürecek bir adam yok.bir de karadağ'la ayrılmanız da sonra iyi oyuncuların bir kısmı onlarda kaldı(daşiç,pekoviç) nenad krstiç,ivan pauniç,kosta peroviç,boban marjanoviç,miloş teodoşiç gibi adamlar iyi fakat gene de yarı finali zorlayacak bir görüntünüz yok.çeyrek finalde gidersiniz bence.ah sırbistan,sen bugünlere düşecek adam mıydın be...
devam edecek...

26 Ağustos 2009 Çarşamba

roko-leni ukiç


bugün hırvatistan-türkiye maçında beni kendine hayran bırakan ve toronto raptors'tan milwaukee'ye takas olduğunu urathanoğlu'ndan öğrendiğim hırvat guardı aslında uzun yıllardır yakından takip ederim.2003-2004 sezonunda uleb cup'da 20 yaşında parlayıverdi.13.3 sayı,3.4 ribaunt,4.9 asist ve 1.6 top çalma istatistikleri onu bir anda gözde guardlardan biri yapmıştı.aslında her yugoslav oyuncu gibi biraz şanslı bir adamdır çünkü daha gençlik yıllarında oralarda oyunculara çok güvenilip önemli süreler veriliyor.ukiç de 2005'de tau ceramica'ya hareket etti.oradan bir yıl sonra barcelona'ya falan derken bir türlü istediği süreleri alamadı.kendisini ,sanırım 2006- 2007 sezonu oluyor,fenerbahçe-barcelona maçında çıplak gözle seyretme imkanına erişmiştim.jaka lakovic'in yedeği olarak takımda bulunuyordu ve o maçta solomon'un ve fener'in ağzına sıçan lakovic ne zaman oyundan alınıp bu adam girse solomon ve fener ritm buluyordu.biraz acemiydi ama fundamental'ının yeterli olduğunu gözlemlemiştim fakat çok iyi bir şutu yok gibiydi.daha çok içeri drivelarıyla var oluyordu ve de hız- turnike fundamentalı olayı standartların üzerindeydi.barcelona ona belki fazla geldi sonra lottomatica roma ile imzaladı ve orada kendini buldu.euroleague ve italya'da gayet iyi bir sezon geçirdi.12.7 sayı,2.4 ribaunt,2.8 asist ve de 1.1 top çalma istatistiği gayet iyiydi.bu iyi sezon da ona nba kapılarını açtı doğal olarak ama avrupalı guardların tutunamadığı bir yerdir nba.ukiç'in tutunması daha da zor çünkü çok iyi bir şutu da yok ve tony parker gibi nba'in en iyi delicilerinden biri olması da haliyle zor tabi.avrupa onun için daha uygun.5 aralık 1984 doğumlu.çok genç değil belki ama ileride avrupa'nın en iyi guardlarından biri olabilir ki nba'e gittiğinden benc eolmak üzereydi.bugünkü türkiye-hırvatistan maçında ise maça hücum olarak harika başladı.sonra devamını pek getiremese de oyunu okuması ve oyun kuruculuk yetenekleri gerçekten iyiydi.16 sayı ve 9 asistle oynarak avrupa'ya dönmesi gerektiğini kanıtlar gibiydi.bu kıvırcık çocukta iş var gerçekten.gereksiz bire bilgi:babasının bir rock grubu vardır.slaven bilic vakası sanırım:D

andrew betts

bugünkü(yazdığım an itibaren dünkü) britanya-letonya maçında hem hücum hem ssavunma hem de ribauntlarda çok etkili olduğunu gördüğüm 1977 doğumlu ingiliz oyuncu.bir ara efes'in de gündemindeydi.o zamanlar ufak bir araştırma yapmıştım kendisi hakkında ama izleme fırsatını bulabildim sonunda.geçmişte yaptığım araştırmalarda iyi bir hucümcu olduğunu duymuştum ama bugün asıl dikkatimi çeken ciddi anlamda tank gibi sağlam bir adam olmasıydı.geniş omuzlu ve çok sağlam kolları olan bir adam.cidden mükemmel kas yapmış ve bir kaç poziyonda kambala'yı resmen dövdü geçti.kambala bugün bir ara acayip zorlandı fiziği karşısında.sağlam da savunmacı.2.16 boyunda.efes'in alabileceği bir adammış aslında.savunmada iyi işler yapar.18,19 dakika civarı bir süre alıp 7-8 sayı ortalaması tuttururdu.euro cup ve fiba cup gibi seviyelerde ise çok daha iyi işler çıkarabilir.hüseyin beşok'tan boşalan pivot mevkine galatasaray'ın düşünebileceği bir adam derim ben fakat aris'le sözleşme imzalamış ve gs yönetimi işi benden daha iyi bilir sonuçta ama ben çok beğendim bun adamı

efes world cup 8:türkiye-hırvatistan

bugün saat 21.00 da başlayan ve çekişmeli diyebileceğimiz bir maçtı.82-77 yenildik.öncelikle ender arslan nolur bir iyilik yap milli takımı bırak diyip sonra söylemem gerekeni başta söylüyor ve yazıma devam ediyorum.öncelikle hırvatistan son yıllarda düşüşe geçen bir takım.eski ışığı yok.ne bileyim,takımı alıp götürecek önemli bir yıldızları yok sanırım.bir de kötü savunma yapıyorlar ama her şeye rağmen ispanya'yı geçmişte hakeme rağmen zorlayan ve hakemle yenilen;mucize şutlarla ucuna kadar gelip kaybeden bir ülke oldu.petrovic,kukoc,radja,arapovic gibi adların olduğu dönemdeki şiir gibi basketbolu oynayamıyor tabiki de.türkiye ise aynı tas aynı hamam.hido'nun eline bakıyoruz hücumda.şut atan adamımız yok.gördünüz mario stojic'i.adam kritik anlarda nasıl da çatur çutur gömdü şutları.marko tomas'ı kadroda göremedim ama emin olun stojic'ten farksızdır bu konuda.murat murathanoğlu'nun da dediği gibi maç kazanmak için en fazla 75 sayıya izin vermemiz lazım rakibe ki litvanya ve ispanya bize 90 dan aşağı atmaz.hücum organizayonlarımız berbat.hido savunmada feci kaçak güreşiyor.ersan deli gibi ribaund aldı ve çok mücadele etti fakat ersan hayatı boyunca hiç bir zaman istikrarlı bir hücumcu olmadı.ender,lan olum var ya,neyse.kerem fena değildi.ömer aşık ve oğuz savaş çok tutuktu ve ömer aşık 5 serbest atış kaçırmak nedir oğlum be.semih de eh işte.çok iyi smaçlar yaptı ama darüşşşafaka yıllarında antrenmana değil de internet cafe'ye gitmesinin sonuçlarını ödüyor şu an.çok çok kötü bir takımdık.sinan güler bile savunmacı yönüyle ön plana çıkmadı.roko-leni ukic,2e kolay pozisyonlar verdi ve ve ve nikola prkačin...senin gibi adam gelmez bir daha efes'e.çok sağlam bir hücumcu değilsin belki fakat inanılmaz bir fundamental ve inanılmaz bir oyun zekan var.resmen oyun kurucu oynadın.aynı efes'teki gibi.ömer şaık'ın savunmasında zorlansan da ömer'e rağmen inanılmaz paslar atabildin.çok hantalsın.belki de bu yüzden avrupa'da efsane olamadın ama senin gibi oyun kurabilen bir pivot daha gelmedi avrupa'ya.hep senden imza almak ve senle konuşabilmek istemişimdir ama olmadı işte.ayrıca ilk günkü gibi en ufak temasta karı gibi çığlık atıp kendini yere atıyorsun,kusura bakma bunu söylemek zorundayım.hırvatistan ise tahminim bu turnuvada rahat çeyrek final oynar.sonra kaçıncı olacağı performanslarına bağlı.bizim milli takımdan ise cacık olur arkadaş...

ne oldu sana kambala'm???





bugün televizyonda letonya-büyük britanya maçı vardı.inanın sırf kambala basketbola döndüğü ve bu maçta oynayacağı için izledim(itiraf edeyim biedrins hayranlığımın da etkisi vardı).kambala diyince basketbola mahalli ligde başladığım dönem ve sonra bursa altyapısına geçiş yaptığım dönemlerde deli gibi basketbol izlediğim aklıma gelir.daha önce hakkında yazmıştım.ncaa çıkışlı olduğundan olsa gerek fiziği çok çok iyiydi ve fiziğini kullanmayı bilirdi.nba tarafından draft edilememesini boyuna bağlayanlar var.açıkçası ben daha çok oyun stilinin nba'e uygun olmamasından ve de çok çok iyi bir atletizme sahip olmamasına bağlıyorum.neyse,bugün kambala'yı ringlerden parkelere deri dönüşünde izlewmek gerçekten harikaydı.epey değişmişti.saçı vardı bir kere.sarı saçları olduğunu tahmin ederdim aama hiç görmemiştim.yakışmış da aslında.yakışıklı adammış.maça pek iyi başlamadı.joel freeland tarafından iki kere beynine verildi.daha önce hakkında yazdığım yazıda çok blok yiyen bir oyuncu olduğunu söylemiştim ve kesinlike zayıflamıştı.bunda boksun etkisi vardır.mike tyson'un da dediği gibi boksta çok kilo işe yaramaz,sadece hareketliliği önlediğinden sana köstek olur.tyson'un o kadar yapılı olmadığını biliriz(normal bir insana kıyasla insan değildi,ayrı mesele),eski yapısı kalmamıştı ama gene de andrew betts(ki kendisi tank gibi adamdır) ve robert archibald'a(bu adamda da iyi size var) karşı fiziği işe yaradı.18 sayı 6 ribauntla maçı tamamladı ve 'daha ölmedim' ded.fakat hücumda bazen duracağı yeri şaşıran,eli ayağına dolşan bir görüntü çizdi.basketbola uzak kaldığından olsa gerek bu sorunları da halleder yakında.bildiğim kadarıyla 31 yaşında.eskisi kadar,yani efes'e aşık olduğum dönemdeki o efsane kadrodaki kadar kadar dominant olamaz ama bir 3,4 sene daha verimli bir oyuncu olur.hoşgeldin kambala,seni özlemişiz.

25 Ağustos 2009 Salı

jose angel antelo


bu resimde gördüğünüz tipsiz 1987 doğumlu çocuğu altyapı şampiyonalarını merakla takip eden bendeniz 2-3 sene öncesine kadar takip ederdi.daha 16 yaşında uleb cup da kendisine önemli süreler verilmişti.iyi maç çıkarmıştı yaşına göre.real madrid altyapısındandı kendisi.ispanya milli takımı ile katıldığı turnuvalardahem sayı hem de ribaunt krallığını zorlayan bir adamdı ve 4 numara oynuyordu yanlış hatırlamıyorsam.fakat yüzü dönük oyunu da beceriyor deniyordu.üçlük şut denerdi epey.biraz fazla şut kullandığı istatistiklerinden anlaşılıyor.pek yüksek yüzdeyle oynadığı söylenemez ama zamaanında 22 sayı-13 ribaunt istatistikleri yababişmiş U20 şampiyonasında(U18 DE OLABİLİR) hatta oğuz savaş'ı ezmişliği de vardır.bu kadar göz önünde bir oyuncuydu ve atletik yetenekleri de anlata anlata bitirilemezdi çeşitli forumlarda fakat gel zaman git zaman bu çocuk yerine ne adamlar geldi geçti.oyuncu fabrikası haline gelen ispanya'dan ne adamalr yetişti ama kendi kuşağının yıldızı antelo bilinmeze doğru gitti.ispanya 2.liginde oynuyordu en son.istatistikleri nasıldır bilmiyorum ama draftexpress'in sıralamasında en iyi 22. 1987 doğumlu avrupalı olarak gözüküyor ki kendisi katıldığı turnuvalarda en iyisiydi.jose angel antelo ispanyol değil de hayri andaç anteloğlu olsaydı bu düşüşünü anlardım ama altyapıdan adam yetiştirme de daha doğrusu üstyapıya başarıyla adam yetiştirme de sırbistan ve litvanya gibi ülkeleri bile geride bırakan ispanya'dan bu adamın bun hale gelmesiini anlamak mümkün değil.biraz sorunlu biri olduğu söylenirdi 2-3 sene önce.bu sorunlar yüzünden mi acaba 1987 doğumlu diğer oyuncular euroleague seviyesinde oynarken bu adam ikinci lig'de? ya da çok bencil olduğu için mi bilmiyorum.türkiye'De alışık olduğum bu manzarayı ispanya'da görmek şaşırttı beni doğrusu ama ispanyollardan her zmaan çekinirim ben.her an çıkış yapıp patlayabilirler.bu adam da ne olursa olsun 22 yaşında.nba'e gidemez artık fakat avrupa'da haala şansı var.belki nba'de olur bilemeyiz aslında.antelo ne oldu sana koçum?

22 Ağustos 2009 Cumartesi

enes kanter'in amerika yolculuğu 2

enes'in ncaa'e gitmesini ilk başta ılımlı karşıladığımı söylemiştim fakat şimdi düşününce fikirlerim de biraz değişmeler oldu açıkçası.enes'in ncaa'e gitmesinin eğitim kariyeri açısından iyi olduğu şüphesiz bir gerçek.yarın öbür gün sakatlanır ve basketbolu bırakmak zorunda kalırsa(allah korusun tabi) amerika'dan aldığı eğitim ve kültür onun çok işine yarayacak.ama basketboluna ne kadar bir şeyler katabilir bilmiyorum.bence euroleague de alacağı 15 dakika ncaa'de alcağı dakikalardan ne olursa olsun daha kıymetlidir.kaspars kambala'yı bilen bilir.efes pilsen'de başarıdan başarıya koşmuş bir pivottu.o da ncaa çıkşlı fakat draft edilemedi.fizik olarak .kafam kadar kol kası vardı ama avrupa'da oynadı.enes kanter'in o kadar fiziği olabilecek mi bakalım?bir de tanjevic'in gençleri harcadığından bahsedilmiş.avrupa'nın gelmiş geçmiş gençlere en çok önem veren koçu tanjevic'tir.bilmeyen konuşmasın.hiç bir antrenör çalıştırdığı takımın altyapılardaki küçükler ve yıldızlar oyuncusunu adam gibi takip etmez.bugün tanjevic 14 yaşındaki çocukları bizzat tribünlerden seyrediyor.ömer aşık'ı da bugünlere o getirdi.basketbolla ilgilenen herkes gregor fucka'yı ve dejan bodiroga'yı bilir.ikisi de avrupa basketbolunun efsane adlarıdır.bu adamları 16 17 yaşında keşfedip çalıştırdığı her takıma götüren ve onlara sorumluluk veren tanjevic'tir.emir preldzic'in bu yılki çıkışını sağlayan tanjevic'tir.bir de halan demirel'i harcadığını söyleyenler var.yapmayın arkadaşlar.hakan demirel 17 yaşında tbl'de 25 dakika oynayan bir adamdı.aydın örs döneminde de çok süre aldı.tanjevic'te onu bir çok maçta oyuna soktu ama hakan hepsini geri tepti.hakan demirel başlığı altında bu konuya değindim hatta.ona rağmen hakan demirel'i kiralattırdı,takımdan gönderin demedi.enes,tanjevic gibi bir adamı elinin tersiyle geri iterek alabileceği fundamental eğitimini de geri tepmiştir.enes kanter'in boyu uzamazsa nba'de 5 numara oynayamaz ve 4 numaraya müsait bir oyun yapısı da yok.yüzü dönük oyunu yok ve sol elini kullanamıyor.çok fiziksel oynuyor.tanjevic ondan bir 3 numara yapmak istiyordu.yani top sürebilecek bir adam yaratarak onun gelişimini hızlandıracaktı.pau gasol'un bugün nba'de bu kadar başarrılı olmasının nedeni 3 numara olarak yetiştirilmesidir.evet,pau gasol 3 ve 4 oynayan bir adamdı ve onun eski maçlarını seyrederseniz birebir oynayan ve çok iyi üçlük ve orta mesafe şutu sokabilen dev bir 3 numara olduğunu görürsünüz.pau gasol bugün dünya'da hiç bir 2.16 lık adamın süremeyeceği kadar iyi top sürebilmektedir ve pivot hareketleri bu sayede daha hızlı gelişmiştir.ncaa'e gidip de bu yetenekleri alması pek olası değil.şu bir gerçek ki avrupalı uzunlar her zaman amerikalı uzunlara göre daha teknik ve basketbolu daha iyi bilen oyuncular olmuştur.enes bi 2.12 civarında olup 120 kiloluk bir kas yığını haline gelebilirse o zaman fiziğiyle bu açığını kapatabilen bir adam olabilir ki bu da öyle kolay bir iş değil.enes'in katetmesi gereken daha çok yol vardı.ben maçlarını seyrettim.post up oyunu bilgisi iyi olmasına rağmen kesinlikle mükemmel düzeyde değil.örneğin valenciunas gibi bir adamı tamamen fiziğiyle ekarte etmiş ki valenciunas enes'ten sonra en iyi 1992 doğumlu adamdır ve basketbolu iyi bilir.bu fiziksel açık kapanırsa ne olacak?enes bu laflarımı yedirip nba yıldızı olabilir mi?tabiki de olabilir.eksikliklerini kapatabilir.her zaman ve her yerde ama eskisi kadar inanmıyorum

21 Ağustos 2009 Cuma

hakan demirel ve yerinde saymak


hakan demirel ve yerinde saymak kadar birbirine yakışan;daha doğrusu birbirini tencere kapak gibi tamalayan başka sözcük grubu nadir bulunur.hakan demirel benim de küçük bir tofaş maceramın olduğu yıllarda altyapımızda oynayan biriydi.tribünlerden onu imrenerek seyrederdik.çok güzel paslar atabilirdi.içeri sağlam bir drive'ı vardı.top hakimiyeti ise bursa'da başka hiç kimsede bulunmayan kadar iyiydi.hatta yıldız milli takımla avrupa şampiyonasında en dikkat çeken guardlardan biri olacak kadar da iyiydi.iyi bir pasördü,iyi top çalardı.ama şutu iyi değildi.bazen iyi şut soktuğu olurdu.maç öncesi idmanlarda arkadaşlarıyla iddiaya girip 10 da 7 falan atabiliyordu.sol çarprazdan çok 5 te 5 attığını da gördüm ama basketbolu idman şut yüzdesiyle tamamlayamayacağı aşikardı.bazen kendine fazla güvenip kapasitesinin üstünde hareketler yapmaya çalışıyor ve galibiyetlere bok sürebiliyordu.basketbol zekası çok üst düzey değildi ama genç takımda oynarken bir anda a takıma yükseldiğini öğrendik.17 yaşındaydı sanırım ve tofaş a takımının hiç yabancı oyuncu oynatmadığı o sezon çok iyi süre aldı.çok rahat 22-23 dakika ortalama almıştır diye hatırlıyorum ve o yaştaki oyuncular bursa da yeşimspor la mako yla maç yaparken o tbl deoynayabiliyordu.hakan demirel'e baya inanıyorduk.sonra bir anda ncaa'e gitme kararı aldı.bursa anadolu lisesi nde okuyan biriydi ve bursa anadolu lisesi benim de çok gitmek istediğim ama kazanamadığım türkiye'nin önde gelen bir anadolu lisesi'ydi ve buradan aldığı eğitimi iyi bir şekilde üniversite eğitimiyle tamamlamak için olsa gerek gonzaga university ile anlaştı.ama ondan önceki 25 maç tbl de oynamıştı.türkiye kupasında falan oynadıysa 30 u falan geçmiştir.profesyonel maça çıkan oyuncu çıktığı maç kadar ceza alır ncaa'de.hakan'a da dA aynı şey oldu.bu tabi çok fazlaydı ve sezonun çoğu gidiyordu.oradan geri döndü fenerbahçe'ye.2005 yılı oluyor galiba ve fenerbahçe'nin o yıl semih erden ve doğuş balbay'a yaptığı gibi iyi süreler verdi.hem de baya fazlaydı.aynı şekilde 2006 2007 sezonunda feberbahçe ülker'le iyi süreler aldı.2006 dünya şampiyonasında kadrodaydı... bazıları onun için yeteri kadar şans verilmedi falan diyor.bu kadar saçma bir şey hiç duymadım.emin olun halan demirel'e verilen şans çok az genç oyuncuya verilmiştir.kimse 17 yaşında tbl'de o süreleri alamadı türkiye'de.keza fenerbahçe ülker'de hem bogdan tanjevic,hem de aydın örs ona güvendi ve süre verdi.ama hakan giç geliştiremedi kendini.bir kere çok panik yapan bir adam ve baslı altında inanılmaz top kayıpları yapabiliyor.boş turnikeyi bile panik halde kaçırabilecek bir adam.son saniyelerde hızlı düşünüp karar verme yeteneği tofaş'ta onu tribünlerde izlediğimiz dönemde dahi iyi değildi.şut konusunda ise ne desek boş.bir guardın şutunun olmaması hakkı olmadığını söylemiştim.eğer rajon rondo gibi bir adam değilsen.sonuç olarak kendini geliştirebileceği bir dönemde 1 yılını boşa harcaması,mental olarak çok geri bir oyuncu olması ve de kendine verilen şansları iyi kullanamaması nedeniyle hakan demirel bir arpa boyu yol katedemedi.şimdi ise erdemirspor da oynuyor.açıkçası nasıl oynadığını ve de istatistiklerini bilmiyorum ama adını pek de duymadığımı göre aynı tas aynı hamam.ah hakan,ah...

hoşlandığım müzik türleri,habib koite ve bamada

müzik zevki biraz farklı olan bir adamım ben.fantastik yönüm budur diyebilirim.yugoslavya kökenli bir aileden gelmemden dolayı geleneksel balkan müziğine olan ilgim epey fazladır.goran bregovic,alen islamovic,dino merlin ve zeljko bebek gibi klasikleşmiş isimlerin yanında esma redzebova(recebova),sanja ilic-balkanika2000 gibilerini de dinlemekten hoşlanırım.az da olsa arnavut tarafım vardır,bu yüzden arnavut müziğine de ilgi duydum ama jarnana dışında kayda değer bir tek elvana ghajta'yı buldum.bunun dışında aslında her türlü geleneksel müzikten hoşlanırım.punjabi mc'yi de epey severim mesela.hint mitolojisine ilgi duyduğum zamanlardan kalma bir alışkanlık.pencab dilinde şarkı yaparlar.mundian to bach ke,main ho gaya sharabi,jogi,dhol jageero da ve dhol foundation'un dhol soloları gerçekten güzeldir.zaten bu punjab müziğinin(yani bhangra) temeli de bu dhol denen çalgıdır.davula benzer fakat davula göre biraz daha uzun ve orta kısımlarından daha şişkindir.bir tarafı tokmakla diğer tarafı da ince çubukla vurularak çalınır.neyse,bir de geçenlerde habib koite ve bamada adında african pop denilen müzik türünü yapan sanırım malili iki müzisyeni keşfettim.gerçekten acayip hoş hoş.bu kadar seveceğimi asla tahmin edemezdim.i ka barra,sira bulu ve din din wo harika parçalar.her ne kadar anlamasam da habib koite'nin ses aşmış.bob marley'e de baya benziyor tip olarak.dinleyin,dinletin

fransa'da fransız var mı?

gerçekten fransa'da ne kadar fransız var merak ediyorum.fransa'dan çıkıp da bir yerlere gelmiş,sanat,spor,siyaset alanlarındaki insanların küçümsenemeyecek orandaki kısmı fransa'ya göç eden ailelerin çocuklarından meydana geliyor.bu yazıyı biraz da vikipedi'den bakarak yazıcam ama tahminlerimden yanılmıyorum.örneğin jean reno'yu hepimiz biliriz.çok da sevdiğim bir aktördür.kendisi hatırladığım kadarıyla(yuppi vikipedi beni onayladı) fas doğumlu ve oradaki mağripli bir ailenin çocuğu.endülüs kökenli biri yani.nicolas sarkoz de fransa'ya sığınan şövalye bir macar sülaleden geliyor.hatta yahudiymiş de anne tarafından.politikaci achille peletti de baba tarafından italyanmış.şarkıcı yianna katsoulos yunan kökenlidir.adını hatırlayamaığım bir fransız bakan da ukrayna lıydı.daha örnekler mavcut ama çok uzatmıyorum.spora gelince olay zaten kopmuş durumda.hem basketbolda hem de futbolda bir afrika karmasına dönmüş durtumda takım.patrick vieira senegalli.wiltord,silvestre,thierry henry,abidal,govou şurdan burdan.benzema,samir nasri,zinedine zidane cezayir'den.hatem ben arfa de tunus'tandı sanırım.fransa futbol takımında şu an yaptığım araştırmaya göre 3 tane gerçek fransız var.kaleci coupet,sagnol,ribery,mexes,gourcuff ve gignac derken 6 oldu hatta.bir zamanlar alain boghossian ve djorkaeff vardı.bunlar da ermeni kökenliydi.efsane futbolcu michel platini de italyandır.fabien barthez ispanyol,raymond domenech ise bir katalandır.yardımıcıs pierre mankowski de tahmin edileceği üzere polonyalıdır.beşiktaş tv de izlediğim bir belgeselde de 80 lşerdeki fransız takımının çoğunun italyan ve ispanyol göçmenlerden oluştupu yazıyordu.fernandez diye birini hatrlıyorum o belgeselden.italyan da hatırlıyorum 1-2 tane.basketbolda da durum farklı değil.nba deki 10 fransızın hepsi siyahidir.bir ara frederic weiss vardı,o da almandı.leo westermann altyapıdan takip ettiğim fransız bir guard.muhtemeeln alman.westermann alman soyadıdır kesinlikle.2008 eylül de fransa-türkiye basketbol maçı vardı.eurobasket 2009 eleme maçı,fransa ya çocuğu koyduğumuz maçta tek bir beyaz oyuncu vardı sahada.onun adı da üşenmeyip araştırdım ve buldum nando de colo'ymuş ve adı bana ispanyol adı gibi geldi.fransa'yı fransızlar temsil etmiyor pek.gerçi fransa anayasasındaki fransız tanımı ırka dayalı değildir,daha çok fransalı anlamında kullanılır.şu göçmen çocuklarına bakın gerçekten.fransa'yı fethetmiş adamlar.

elano blumer,brezilya ve ırkların kaynaşması






berizlya denen ülke hatırladığım kadarıyla 200 milyon civarında nüfusa sahip kalabalık diyebileceğimiz bir ülke.bu kadar büyük bir ülke, ana dili portekizce komşusu arjantin'in aksine fakat bu berizlya'da sadece portekiz kökenli insanların yaşadığı anlamına gelmiyor tabiki.belki de en az amerika kadar kozmopolit bir ülke.oldukça büyük miktarda göç almış zamanında.avrupa'dan ipini koparan ya da çeşitli sebeplerle yeni bir yurt arayan insanların amerika birleşik devletleri'nden sonraki ilk tercihi oluvermiş.nüfusa oranları ne kadardır tam bilmiyorum,vikipedi'den bakmaya da üşeniyorum ama önceden araştırdıklarımdan hatırladığım portekizli,alman,italyan,ispanyol,fransız,yahudi,arap(özellikle lübnan çevresindeki merkitler,maruniler ve presbiteryen araplar),afrolar,yerliler vs. vs... tam bir kültür yumağı diyebileceğim bir yer.gerçi türkiye'de öyle bir yer.hemen klişeyi gömerek türk,kürt,laz,çerkez,abaza,zaza,boşnak,arnavut,arap,süryani,rum,ermeni...kime sorsanız türkiye'de etnik kökenininde muhakkak bu unsurlardan biri vardır ama brezilya'daki biraz daha farklı bir durum.bir kıtadan başka kıtya büyük göçler ve oraya göç etmiş belki de karşılaşması mümlün olmayan aynı kıtadaki insanların kaynaşması ve portekizce dilinin bir üst kültürü oluşturduğu bir melezleşme.aynı durum arjantin'de de geçerli tek fark oradaki üst kültür dili ispanyolca.arjantinliler bu melezleşmeye ve tüm kültürlerin bu kaynaşmasına creole diyor.ntv tarih'te okumuştum bunu.bu durum breizlya'da da geçerli ve oradaki durum için de creole deniyor.yerli kültürü,afro kültür ve avrupalı göçmenlerin oluşturduğu kültürün belki de hiç biri birbirine baskın değil.bir tek dedğim gibi portekizce ana dil olmuş.elano blumer ne alaka diyebilirsiniz şimdi.ben futbolla pek alakalı bir adam değilim.basketbolu hep daha çok sevmişimdir.millet küçükken sokakta futbol oynarken ben de çok oynardım fakat hiç bir zaman iyi bir izleyici olamadım.geçen galatasaray'ın levadia tallin mi ne öyle bir ezik estonya takımıyla olan maçını seyretmek için anlık bir gazla galatasaraylılar derneğinin lokaline gittim ve torpilim olduğundan bedava maçı seyrettirdiler.orada sonradan adının ertem şener olduğunu ve ultra gereksiz bilgiler verme konusunda bir üstat olduğunu öğrendiğim kişi elano'nun alman kökenli olduğunu ve soyadının almanca çiçekçi demek olduğunu söyledi.elano ana dili almanca'yı şu anda konuşabiliyor mudur bilmem ama brezilya kimliğini taşıyan bir creole olduğu her halinden belli.kendilerine ne portekizli diyordur ne de alman.o bir brezilyalı.işte breizlya'da bu var.siyahiler,melezler,avrupalılar ve araplar o kimliklerini geride bırakıp breizlyalı kimliğiyle bütünleşmişler.aslında buna asimile olmak da denilebilir ama asimilasyon bildiğim kadarıyla bir kültürün başka bir kültürü yok edip onları kendi kültürüne entegre etmesi şeklinde ama entegre dilen kültür belli bir milletin kültürü değil,hepsi tarafından oluşturulmuş ortak bir kültür.brezilya'Dan adriano bir melezdir mesela.ronaldinho siyahidir.taffarel de italyan-alman karışımıydı.nba deki basketbolcu anderson varejao futbolcu roque junior'un kuzeniymiş ve fotolarına baktım da r.junior bir siyahi fakat varejao bir beyaz.gerçi saçları bildiğin afro ama:D basketbolcu nene hilario da bir siyahidir ama tiago splitter de aynı elano gibi alman kökenlidir.dikkat ettiyseniz adlar hep portekizce.güney amerika'daki her ülke böyle aslında ama brezilya ve arjantin biraz daha çok kültürlü bir ortam.şaşırtıcı bir bilgi ama bugün peru'da 300 bin yunan ve 100 bin civarı hırvat kökenli insan var.gayet fazla bir rakam.perulu bir hırvatla tanışmıştım nette,asla aklıma gelmezdi peruda hırvatların olabileceği.arjantin'de eski devlet başkanı carlos menem arap kökenlidir ve süleyman demirel döneminde türk pasaportu almıştı.lübnan'dan 19.yüzyıldaki büyük göçte amerika kıtasına dağılan araplardan.selam hayek,shakira,ferid ali mondragon gibi.arjantin de de alman,italyan,yahudi,portekzili ve ispanyol nüfus ispanyolca'nın üst kültürel dili altında yeni bir kültür oluşturmuşlar.bugün arjantin'de ispanyolca'daki gibi hem ana soyadı hem de baba soyadını alma artık kalmamıştır.bu da creole'nin bir sonucu olsa gerek.lionel messi italyan kökenlidir.emanuel ginobili de keza öyle.diego armando maradona da ispanyol ve arap karışımıdır bildiğğim kadsrıyla.ruben wolkowsky diye bir basketbolcu vardı.o da polonya yahudisiydi.claudio usain de bir arap'tı ve güney amerika'ya göç eden her arap gibi lakabı 'el turco' idi.osmanlı'dan geldikleri için onların arap kimliğine bakılmaksızın el turco denmiş güney amerika'da.bir ara cvitanovich mi ne öyle bir eleman vardı.o da hırvat kökenliydi.arjantin de gol kralı mı ne olmuştu.hırvatistan milli takımı onu euro 008 de oynatmak iistemişti ama pasaportu yetişmediğinden oynayamadı.şu an oynuyor mudur bilmem.eminim daha bir çok örneği vardır ama bu konu hep çok ilgimi çektiğimden çok araştırmıştım ve her şeyi kafamdan yazdım.daha fazlası için vikipedi'ye falan bakılabilir.kızlarının güzellikleri de bu melezliğe borçlu sanırım.şimdi aklıma geldi.manken vardı gisele bündchen diye.muhtemelen o da alman kökenlidir.soyadı bunu çağırıştırıyor.bir gün brezilya'ya gitmek kısmet olur inşallah diyrek bu konuyu kapatıyorum

şemsettin baş

ah şemsettin,sen ne adamsın be.ne basketbolcu olacak fiziğin vardı ne de tipin.gördüğüm en garip stilli adamdın.adın bile basketbolcu adı dedğildi.ne bileyim şemsettin baş ya,bir garip yani.aslında şemsettin kariyeri boyunca süre aldığı her takımda kesinlikle en baş skor opsiyonlarından biri olmuştur.en parlak dönemi muhtemelen 2000 2001 sezonudur.tesadüf benim de basketbola ilgi duymaya başladığım zamanlardı.çok küçüktüm ama çok ilgiliydim.daha o zamanlar basketboldan hiç anlamamama rağmen bu adamda bir gariplik olduğunu anlamıştım.garip bir stili vardı.çok garip turnikeye girerdi,geriye çekilip acayip şutlar atardı ama çoğu da girerdi.turnike yüzdesi inanılmaz bir adamdı.üçlükleri de gününde oldu mu ardı arkası kesilmezdi.ya nasıl anlatabilirim bilmiyorum ama komik olduğu kadar başarılı bir tarza sahipti.boşnak kökenli olup mirsad türkcan'ın akrabasıdır.herkese ve tabiki bana göre de kapasitesini yüzde yüz kullanabilen ender basketbolculardandır.gene kendisi gibi boşnak kökenli orhan güler ya da bir zamanların olympiakos'lusu nihat emre ekim gibi adamları gördükçe de bu adama saygı duymamak imkansız.ne olursa olsun türkiye liginde 22.4,saporta cup da da 22.6 sayı ortalamaları tutturabilmek kolay değildir.bu sezonlar dışında da 11-15 sayı arası bir ortalamayı muhakkak yakalardı şemsettin baş.tofaş altyapısından çıkmış olması da bursa'da uzun yıllar geçirmiş ve tofaş'ta kısa da olsa vakit geçirmiş biri olarak beni ona daha da ilgi duymaya sevketti.kısacası gittiği her takımda ön plana çıkmış,takımın onca amerikalısı ya da yugoslav'ına rağmen(sanki kendisi yugoslav değil,mantıksız oldu??) hep önemli bir skor opsiyonu olarak kalmış fakat türk basketbolunun 79 jenerasyonunun da çıkış yaptığı döneme de denk gelmesiyle milli takımda fazla göremediğimiz bir oyuncu olmuştur.aynı kuzeni mirsad gibi çok yetenekli değildi ama aynı kuzeni gibi yeteneklerini ve yapabileceklerinin farkına varıp onu yüzde 100 kullanmasını bildi.şimdi de bir basketbol okulu açmış.kendisini gerçkten türk basketboluna hem profesyonelken hem de emekliyken verdiği emeklerden ötürü bir plaketi hakediyor.

20 Ağustos 2009 Perşembe

dejan milojeviç


bu bünyenin gördüğü en zeki basketbolcudur.bunu rahatlıkla söyleyebilirim.dejan bodiroga,ricky rubio şu bu diyebilirsiniz ama milojeviç hepsinden farklıydı benim için.2.00 boyla 4 numara oynayıp 20 sayı 10 ribaunt istatistikleri nasıl açıklanabilir.bir de buna 3-4 asisti de eklerdi her zaman.gene o boy ve ecnebilerin deyimiyle 'poor athletism'iyle 18-20 ribaunt çekebilmesi nedir?2.10'luk pivotları post up ta sırtı dönük alıp bir şekilde potaya gidebilmesine fundamental deha yerine en diyebiliriz.çok özel bir oyuncuydu.biraz geç parladı aslında.26-27 yaşına geldiğinde tüm avrupa duydu onun adını.2004-2005 sezonunda eurolegue'i 20.8 sayı,11.3 sayı,3.3 asist ve 3.5 top çalma istatistikleriyle kapatmıi,olympiakos'a karşı bir maçta 35 sayı,14 ribaunt,3 asist 5 top çalmayı hiç top kaybetmeden yapmış ve herkese içten bir ohaaaa dedirtmiştir.böyle bir 4 numaraydı milojevic.pota altında topu aldı mı sağa sola fake gösterir bir şekilde şutunu atar ya da ikili sıkıştırma gelirse boş adamı hiç zorlanmadan bulurdu.işte bodiroga,milojevic gibi adamalr sayesinde sevdim ben basketbolu.onlar bu işin sadece fizik ve atletizm olmadığını herkese gösteriri gibiydiler.marcus haislip'i herkes bilir.james white ve trepaigner ile birlikte türk basketbolunun gördüğü en atletik adamdır.bunlardan bir farkı da inanılmaz kaslara sahip olup 2.08 lik bir adam için çok iyi bir sürate sahip olmasıydı.allah için sağlam bir top hakimiyeti de vardı.sanırım 2005 yılı falandı ve partizan-ülker maçı vardı.milojevic ve haislip eşleşiyordu.haislip te fiziksel olarak ne varsa milojevic te teki bile yoktu.fakat milojevic resmen haislip i maymun etmişti.post up ta onla eşleşiyor ve ayak hareketler karşısında haislip onu syrediyordu.atletik haislip bir türlü milojevic ten ribaund da çekemiyordu.öyle bir pozisyon alıyordu ki milo;haislip hiç bir şekilde ondan ribaunt çekemedi.sonra da haislip faul problemine girdi zaten.böyle bir adamdı işte.geçen yılın başında galatasaray'a geldiğini duyunca inanamadım.futbolda tuttuğum takım galatasaray dı fakat basketbolda sonuna kadar efes pilsen liydim.bir anda efes le olan tüm anılarımı bir kenara bıraktım ve gs ye canım feda dedim.inanın sırf bu adamı getirdiler diye.çok da iyi başladı gs de.eurocup elemelerinde 15 sayı 10 ribaunt istatistiğiyle işte budur dedirtti bana,lig başllangıcında da gayet iyiydi.hüseyin beşok a çok güzel asistler yapıyordu ama sakatlanıp durmaya başladı ve formunu sürekli kaybetti.biraz da yaşından olsa gerek gereğinden fazla ağırlaşmıştı.aynı bodiroga gibi yaşlılık zaten yavaş olan ayaklarını daha da çok vurmuştu.fırtına gibi başladı fakat kötü bitirdi.ama gene de harika bir deneyimdi onu ligde görmek.hele ribaundu aldğında diğer tüm 4-5 numaraların aksine etrafta kime vereyim diyip topa gömülmek yerine top sürmeye başlayıp oyun kurması yok muydu... teşekkürler milojevic,bu ligin gördüğü en zeki oyuncu sendin.her ne kadar kapasitenin yarısını bile oynayamadıysan da gözlerim seni arayacak bu parkelerde.çok duygulandım lan

todor stoykov


oldukça garip bir bulgar oyuncu.kendimi bildim bileli uleb cup ya da yeni adıyl eurocup da mücadele eden lukoil academic takımında oynar.kelimenin tam anlamıyla bir kalaşnikovdu.inanılmaz bir üçlük şutu vardı ve oyunvu her yönüyle oynardı.genelde uleb cup ın sayı kralı olurdu ama asist ve top çalmada da ilk üçe girerdi.biraz bencil bir oyuncuydu.el amin'e benzer bir oyun tarzı vardı.içeri çok sağlam drippling edebilen bir adam olmadı hiç bir zaman.internetten videolarını falan seyrettmiştim ve tabiki eurobasket 2005 teki perforamnsını.uleb cup'da 2003-2004 sezonundan itibaren sırayla 19.1,23.9,19.6,11.8 ve 8.4 sayı ortalamalarıyla bitirdi.tabi takımın onun üstüne kurulu olması da bunda etkiliydi.yüzdeli iki sayı atardı ama üçlüğü pek istikrarlı değildi.fakat ilginç bir şekilde serbest atış yüzdesi hep yüzde 65 civarı olurdu.bizim ömer onan gibi bir şey yani.haddini bilen bir adam oldu.valencia ya bir ara gidip geldi hemen.başarılı olacağı yeri bildi ve oyunundan hep zevk almayı bildi.euroleague'i hiç zorlamadı ve bir uleb cup efsanesi oldu

Matjaž Smodiš


bir felipe reyes,iki smodiš.avrupa'nın şu an en iyi dört numaraları bunlar bence.felipe reyes'le aralarındaki tek fark reyes'in daha iyi bir ribauntçu olmasıdır,onun dışında ikisi de gayet sert,pis işleri iyi bilen,kısıtlı atletik özelliklerine rağmen çok iyi işler beceren iki oyuncudur.öncelikle ben bu adamın adının okunuşuna değineyim.genelde spikerlerimiz matyaz sımodis şeklind okusa da doğru telaffuzu matyaj sımodiş şeklindedir bu sloven'in.fonetik bilgiyi dayadıktan sonra basketboluna geçeyim.benim yazılarımdan anlamışsınızdır.avrupa basketbolunu nba'e tercih eden,atletik ve fiziksel yetenekleriyle değil de şut ve fundamental özellikleriye başarılı olan oyuncuları hep çok sevmişimdir.bu tanıma uyanlar da genelde yugoslavlar ve litvanyalılardır.ispanyol oyuncular da varupalı zencilerdir.çoğu ortalamanın üstünde atlettirler.bu smodiş de tam bu sevdiğim tanıkma uyar.yapılı diyebiliriz ama kesinlikle yağ oranı çok yüksek bir basketçi.fiziğine bakınca belli oluyor.omuzları o kadar geniş değil.göğüs bölgesi iyi sadece.hızlı desen kesinlikle değil,hele sıçrama yeteneği fazla kötü.çok ender smaç basabilir.2.05 boyunda ve 4 numara olan bir oyuncu için hepsi gayet kötü şeyler ama smodiş bir yugoslav ve farkını hemen belli ediyor.sırtı dönük oyunu çok iyi bilmesi,yüzü dönük de oynayabilmesi,yavaş ayaklarına rağmen içeri drippling ile katedebilmesi ve tabiki de sağlam şutu onu avrupa'nın en iyi dört numaralarından biri yapmıştır.2007 2008 sezonunda 24 dakika ortalamayla cska moskova forması altında;14.3 sayı,5.3 ribaunt,1.1 asist ortalamalarını 1.1 gibi gayet iyi bir top kaybıyla yapmış ve yüzde 57 ikilik yüzde 47 de üçlük kullanmıştır.üçlük konusunda zaman zaman istikrarsız bir görntü çizmesi dışında bir de sık sakatlanması onun en büyük dezavantajları.ama sakatlıktan ne zaman dönse eskisi kadar formda oynayabiliyor.şu an 30 yaşında ve kerem gönlüm gibi örnek bir sporcunun dopingli çıkmasıyla(kinaye yapmıyorum,bilerek almadığına eminim) efes pilsen'de şiddetle ihtiyaç haline gelen 4 numara mevkini ihtiyaç fazlası bir şekilde doldurabilecek düzeyde bir adam.inanın bu kalp rakoçeviç ve smodiş ikilisini kaldıramaz ama gene de öyle isterim ki o hantal fiziğiyle bir o yana bir bu yana koşup durmasını,üçlüğü gömdükten sonra efes tribünlerine doğru yumruğunu sıkıp bağırmasını.ama öyle bir dedikodu duyduğumdan falan değil,yanlış anlaşılmasın yalnızca bir transfer fantezim

erazem lorbek


avrupa'da en sevdiğim 5-6 basketbolcu arasına çok rahat bir şekilde yerleştirebilceğim sloven pivottur kendisi.kardeşi domen lorbek de basketbolcudur ama abisi kadar parlak bir kariyeri yoktur ve oynadıkları mevkiler de farklıdır.büyük kardeş erazem,tam bir pivottur.4-5 numara arasında kalan bir oyuncu değildir.ahım şahım bir fiziği ya da çok önemli atletik yetenekleri yoktur ama tam bir yugoslavdır.basketbolu çok iyi bilir,post up ta topu aldığında çok sağlam ayak hareketleri var,her iki elini de çok yiy kullanır ve iyi de şut atar.zaten ggeçen yıl cska moskova'da euroleague'de 23 dakika ortalamayla 12 sayı 5 ribaunt istatistiklerini yüzde 60 ikilik,yüzde 45 üçlük isabetiyle yapmış.topun kıymetini çok iyi bilen,pozisyonları gereksiz zorlamayan zeki bir yugoslav işte.oyun tarzını ise hep zeljko rebreca'ya benzetmişimdir.bir sezonluk garip bir ncaa macerası vardır.michigan state gibi adı duyulmuş bir üniversitede bir sezon benchte en iyi havlu sallayan ödülünü alıp geri dönmüştür.ncaa'e giden bazı türk basketbolculara da duyurulur.erazem altyapıda ribaunt yönünü saymazsak enes kanter'e göre hep daha iyi oynamıştır ve enes gibi fiziksel basketbol yerine zeka ve fundamental'ını kullanmıştır ama ncaa'de takım arkadaşlarını motive tmek dışında pek bir şey yapamadı.neyse,erazem'e geri dönersek 2005 yılında 2.turun sonlarına doğru çok da iyi olmayan bir yerlerde draft edildi ve şu ana dek nba için çok çaba sarfeen bir görünüm de sergilemedi.altyapılarda ise ciddi anlamda tüm yaıtlarını domine edip sayı ve ribaunt krallıklarını kimseye bırakmamış;hem gençler hem de ümitler kategorisinde mvp ödülünü kapmıştır hakederek.şimdi ersan ilyasova'nın gitmesiyle barcelona onu kapmış.cska için büyük kayıp;barcelona içinse mükemmel bir hamle.hücum olarak ersan'ı aratmaz ama ribaunt yönü ersan kadar kuvvetli değildir.sert savunmacıdır,az top kaybı yapar.aslında yanlış söyledim,david andersen'ın gitmesiyle oluşan boşluğa dahil edilmiştir.david andersen de 5 numara oynayabilen bir adamdı,ersan ise 3-4.david andersen'ı da aratmaz gerçi hiç bir yönüyle.cska moskova daykenki takım arkadaşı matjaz smodiş'i de çok sverdim ve bir gün bir türk takımında en çokm görmek istediğim ikinci 4 mumaradır.onu hakkında da bir şeyler yazıcam.

19 Ağustos 2009 Çarşamba

nikola janjusevic(despotoviç)

orhan demir adıyla da bilinir kendisi.tam bir komedi devşirme hikayesi vardır.kendisi 1989 aralık doğumludur ve türkiye ye gelince bu 1990 yapılmış,adı orhan olmuş ve asıl bomba geliyor:doğum yeri de şanlıurfa!!! git sen sırbistan kragujevac doğumlu adamı şanlıurfa doğumlu orhan yap.urfalı 2.14 lük sırp.cidden garip bir halkız.ama aynı duşan gibi sırplar bu adam hakkında yapılan usulsüzlüğe de itiraz etti ve fiba nezdinde kendisini hem küçültemedik hem de ad,doğum bilgileri gibi bilgileri değiştiremedik.fiziğini gerçekten beğendim bu adamın.canlı izleme imkanım oldu bir altyapı basketbolu delisi olarak.ama yeterince mücadeleci ve sert bir oyun yapısı yok.post up becerisi iyi değil.sürekli dışarı çıkıp şut atmaya çalışıyor ama onu bile pek beceremiyor.geçen yıl tbl de bir maçta sahaya 1 2 dakika girip oynadı ve eline top değmedi sanırım.tanjevic'in raporu doğrultusunda postalanmış galiba.1990 doğumlu olduğundan altyapı kariyeri artık bitti.önce fmp zeleznik'le antrenmanlara çıktı şimdi de almanya ya da italya da kariyerine devam edecek.çok beklentileri karşılayacakk bir oyuncu olduğunu zannetmiyorum ama nice yugoslavlar gördük bir anda yıldızı parlayan ama fenerbahçe için de zor bir durumdu.bu kadar yatırım yapılıp sırbistan'dan getirilen bir adamı yollamak cesur ve radikal bir karar.

ilkan karaman

adını ilk defa bu yıl türkiye gençler şampiyonası finallerinde sayı krallığını kazanmasıyla duyduğum sonra da hemen tofaş'la bağlantılı bir insan olduğumdan arkadaşlarım aracılığıyla bilgi aldım bu basketbolcu hakkında.altyapıbasket.com sağolsun,altyapı basketbolu hakkında epey bilgi toplanılabilen bir site,oradan videolara baktım ve atletizmi karşısımda resmen dona kaldım.arkadaşlarımda bursa'da ilkan karaman ın milletin üstünden vurduğu smaçları,koyduğu alley opp ları ballandıra ballandıra anlattılar.birazdan vereceğim linkte de göreceksiniz gerçekten iyi sıçrıyor.resimden farketmişsinizdir.fiziği de gerçekten yaşına göre çok iyi.bursa da ve türkiye şampiyonasında rakiplerini pota dibine kadar ezip bulduğu sayılarla önemli istatistikler yakalamış.açıkçası onun fiziğiyle başedebilecek bir enes kanter var bizim altyapımızda,o da yok artık.ilkan 2.08 boyunda ve 115 kilo.gördüğünüz üzre de iyi de vücud geliştirmiş.çerkezköy doğumlu.büyük ihtimalle balkan göçmenidir ailesi.tipinden,memleketinden ve boyundan belli.ne çıkıyorsa bizden çıkıyor diyip reklamımızı da yapalım:d bu kadar anlattım ama doğum tarihini söylemedim.1990 doğumlu ve aslında bu yaşıyla gençler kategorisini geçiyor fakat tbf nin takımlara verdiği bir kişilik özel kontenjan sayesinde o turnuvada oynayabildi ve de yıldızı parladı.iyi de ribauntçudur.tofaş a takımında da oynuyor ve 2.lig play off'larında yarı finalde yanılmıyorsam trabzon'a karşı 18 sayı 9 ribauntla oynadı.yalnız şöyle bir sorun var ki kendi yaş grubunda kurduğu dominasyon taamen fiziğiyleydi.2.08 boyunda ve 115 kiloluk bir adamla kolay kolay kimse baş edemez.fundamental ve şut yeteneğini geliştirmesi lazım.gene bir arkadaşımdan duydum bu çocuk biraz da boşverilmiş bir çocuk sanırım.efes'te ve itü'de falan da oynamış ama çok da üstüne düşülmemiş.yeteneksiz bulunduğundan değil daha önce U16 takımı kadrosuna da alınmış bir adam ama başka sorunlar da varmış sanırım tam bilmiyorum.bir de 2007 de geçirdiği talihsiz sakatlık var tabi.1,5 yıl boyunca hiç oynayamamış ve bu rehabilitasyon döneminde de fiziğini geliştirmiş ve kısacası bomba gibi dönmüş.bu yaz yapılan ümitler avrupa şampiyonasında açıkçası bekledğim çıkışı yakalayamadı.melih mahmutoğlu gibi o da bir türlü iyi maç çıkaramadı.9 nokta bilmem kaç sayı ortalaması yakaldı 19 dakika süre aldıüğı turnuvada.bir hırvatistan maçını iyi oynadı,onun dışında kapasitesinin altında kaldı.bu yıl tofaş ona iyi süreler verirse;tbl'de adını duyursa büyük külüplere kapağı atabilir ve belki de en iyi türk pivotlardan biri olur kim bilir.ama aynı ersan gibi çok şanssız bir oyuncu,git en kendini geliştireceğin dönemde ağır bir ameliyat geçir ve 1.5 yıl sahalardan uzak kal.yazık olmuş...

http://www.metacafe.com/watch/2831132/lkan_karaman_alley_hoop_beykoz_tofa_gen_erkekler/ bu da o smaçlardan yalnızca biri

doğuş balbay


2004-2005 sezonunda ilk kez basketbolseverlerin huzuruna çıktı bu basketçi.1.80 civarı bir boya sahipti.basketbolcu biri için yeterli bir boy değil gibi.hele bu oyuncu bir beyazsa.chris paul 1.83 fakat kısa boylu tüm basketçilerin ten rengi malumunuz.neyse,doğuş balbay savunması ve de hızıyla altyapılarda resmen bir dwyane wade havası estirdi.içeri drivelarını durdurmak imkansız gibiydi.hem çok hızlıydı,hem fundamental olarak inanılmazdı ve de çok da iyi sıçrıyordu.1.82 boyu olmasına rağmen çok güzel smaçlarını gören bir çok insan biliyorum.fenerbahçe de o yıllarda basketbol şubesini basketbolda biz de varız dedirtmek için açık tutan bir kulüp görünümündeydi ama altyapısında yava yavaş bir kıpırdanmaya ve yatırım yapmaya başlamıştı.kambala'yı takıma getirmiş,salyers gibi avrupa'nıj en iyi dört numaralarından birini kadroya eklemiş arkasından ömer aşık,semih erden ve de doğuş'u altyapıya kazandırmış üstüne de hepsine az da olsa süre vermişti.o zamanlar semih erden gelecek vaadeden,doğuş inanılmaz ömer aşık ise 2 yıl sonra bir deri bir kemik basketi bırakacak bir adam görünümündeydi.şimdi üçünün de geldiği nokta ortada.helal olsun ömer aşık diyorum ve tekrar doğuş'a dönüyorum.2004 2005 sezonunda bir iki maçta son 1 2 dakika sahaya salınmıştı fakat 2005 2006 sezonunda hem avrupa'da hem de türkiye liginde yaşına göre çok iyi süre verilen bir oyuncu olmuştu.çok iyi top çalıyor,güzel paslar veriyor,güzel turnikeler atıyor fakat bir türlü şut sokamıyordu.aynı hakan demirel gibi tam bir şut özürlüydü ama daha 16-17 yaşında elbet geliştirecek şutunu dedik.2005 yılında yapılan U16 avrupa şampiyonasında o zaman daha 15 yaşına basmasına 2-3 ay olan ricky rubio ile bir maçta eşleşmiş ve ondan daha iyi bir performans sergilemişti.çok umutluydu herkes ondan.gelecek sezon herkes onun daha çok süre alacağından emindi ama bir anda fenerbahçe ve ülker birleşme kararı aldı.bu sefer forma şansı bulamaz derken insanın ayağına bir kez gelecek bir fırsat doğdu ve alpella diye bir pilot takımla genç yeteneklerin o takımda oynatılması kararlaştırıldı.o dönem ülkerspor altyapısından olan caner öner'le beraber ligin tozunu atacaklarından emindim.o yıl çıkış yakalayan rudy fernandez'e benzetiyordum caner'i.doğuş'u da rubio'ya.gerçekten uçmuşum o zamanlar,burdan bakınca geçmişe cidden komik şeylermiş bunlar.doğuş alpella falan dinlemedi ve eğitimim önce gelir diyip amerika'ya çekip gitti.bir yıl lisede hazırlık eğitimi sonra da texas longhorns takımıyla ncaa yolu gözüküyordu.gittiği üniversite gerçekten iyiydi ama ben pek de umutlu değildim.bir kere kısa bir oyuncunun ncaa'e gitmesini her zaman mantıksız bulmuşumdur.avrupalı kısaların da nba de başarılı olma şansı zaten düşüktür.küçüklüğünden beri sokakta basketbol oynayan,onlarca harlem gibi yerde basketbol oynamış,top cambazı,hızlı,çevik,90-100 santimetre sıçrayabilen siyahi guardın yanında avrupalı ağır ve sıçrayaman bir guardın fundamental farkı olmasa bile başarılı olması çok zordur ve bu dediğim siyahilerin yetiştiği ncaa'de bir avrupalı beyaz guardın süre alması;alsa bile takımda ön plana çıkması pek mümkün değildir.sarunas jasikevicius bile ncaa'de harcanmıştır.ncaa'den yetişmiş beyaz guardlar yok mu?elbet var.jason williams,jason kidd,steve nash,steve blake vs... ama steve nash gibi bir yetenek pek az çıkar ve doğuş'un da bu çapta bir oyuncu olamayacağı aşikar ki ben rubio'nun bile steve nash kadar olamayacağını düşünüyorum.şimdi bu durumda doğuş alpella'daki alacağı süreyi reddedip ncaa yolunu tutunca onun gelişiminin duracağından adım gibi emin olmuştum.geçen yıl U20 turnuvasında da gördüğümüz üzere kendini zerre geliştirememiş.hala şut atamadığı gibi sayı,top çalma,asist istatisrikleri de düşmüş.engin atsür de aynı hatayı yaptı.kendisi de harcandı.sinan güler zaten dandik bir üniversiteye gittiğinden ondan bir beklentimiz yoktu.ncaa gitme kararı eğitim açısından tartışılmaz doğru bir karardır fakat sen 1-2 numaralı mevkilerde oynayabilecek bir adamsan ncaa'de siyahi guardlar seni parçalar,harcar sonra da postalar.engin atsür'ün james harden ile eşleştiğini düşünsenize.gerçekten korkunç bir durum olurdu.avrupalı bir uzun ise ncaa de daha şanslıdır.fundamental eksiği yoksa siyahi uzunların fiziğine ve atletizmine onlarda olmayan fundamental ve şut yeteneği ile karşılık verebilir ama kısa avrupalı için bu geçerli değil.mahmut uslu'nun dediğine göre de doğuş fenerbahçe'ye dönmek istiyormuş.o da farkına vardı tabii.hayırlısı olsun.

18 Ağustos 2009 Salı

maciej lampe


geçen gün game on turnuvasında türkiye polonya maçı vardı.66-58 kazandık son periyottaki ersan ilyasova ve hidayet ikilisinin harika oyunuyla.polonya da ise maciej lampe yi görünce biraz geçmişe gitmem gerekti.uzun süredir kendisi ne yapar ne eder bilmiyordum.maça çok iyi başlamıştı fakat sonradan ömer aşık'ın üstüne gidip pozisyonları gereksiz zorladı,top kayıpları yaptı ve 5 faulle de maçtan çıktı.aslında lampe denilen adam bir türlü gerekli patlamayı yapamadı.murat murathanoğlu ise bilmediğim bir yönünü söyledi:kendisinin 15. sıradan seçilmesine kesin gözle bakılırken 30. sıradan seçilen talihsiz bir oyuncuymuş.ben onun draftte beklediği sırayı alamadığını biliyordum ama menajerlerin aldatmasına geldiğini bilmiyordum.biraz draftten önce şurda burda oynamam diye naz yapmış takımlara menajerlerinin gazıyla.bu çocuk isveç'te yetişmiş ve orada basketbola başlamış ve daha 16 yaşında real madrid'in yolunu tutmuş.kendisini o zamanlardan hatırlarım biraz.yeni nowizki derlerdi ve yaz liginde harika oynamıştı.2003 draftında söylediğim nedenlerle beklediği sıradan draft edilemedi ve yeterli süre de bulmadı.aslında kendisini belki de morali bozulduğundan hiç geliştiremedi.yüzü dönük çok iyi oynayan hareketli bir oyuıncu lampe fakat ball-handling ve şut istikrarı hiç bir zaman istenilen seviyeye gelmedi.türkiye maçında ömer aşık ve oğuz savaş'ın dışarı iyi çıkan pivotları savunamama özelliğinden dolayı epey şut soktu ama normalde oğuz savaş değil de vazquez gibi bir oyuncuyakarşı oynasa emin olun çok zorlanırdı.bugün euroleague seviyesinde oynayabilecek düzeyde bir oyuncu aslında.uleb cup seviyesindeki en iyi dört numaralardan biridir fakat ddediğim gibi ne orta mesafe şutu ne de 3'lük şutu çok çok güvenilir değil.nba seviyesine şu ana dek gelemdi.24 yaşında ve hala kendini geliştirme şansı var.nowitzki olamayacağı aşikar ama bir ersan ilyasova gibi barcelona seviyesinde bir takıma gidip iyi oynarsa nba'de oynar

slavko vraneş

1983 doğumlu karadağlı bu pivot hakkında beni yazı yazmaya iten şey ne kariyeri ne de spekteküler bir yanı.sadece ve sadece boyu.şu an 2.20 üstünde bildiğim tüm avrupalı oyuncular gibi bu da yugoslavyalı(nemanja beşovic,duşan cantekin,nedzad sinanovic,boban marjanoviç,ante tomiç).partizan'da forma giymekte ve kelimenin tam manasıyla bir kütüktür.boyu ise 2.26 dan başlar 2.29 a gider ama her şekilde avrupa'nın en uzun basketbolcusudur.2003 yılında 2.turda draft edilmiş ve draft nedeni sadece ve sadece boyudur.çoğu insan pek hatırlamaz ama efes pilsen aynı duşan cantekin gibi kendisini de sırbistan dan getirmiş 17 yaşında ama hiç oynattığını hatırlamıyorum efes'in.zaten vikipedi'de antalyaspor'a kiralandığı yazıyor.tek iyi özelliği bloklarıdır ki o boydaysan bir zahmet blok koy yani.ciddi bir el ayak kordinasyonu problemi var.yoksa bu adam sırbistan'da yetişmiş biri ve muhakkak fundamental eğitimini iyi bir şekilde almıştır.uygulamaya koyamıyor malesef.bu da o kadar uzun boyun çok da iyi olmadığını gösterir nitelikte.yao ming'i bu açıdan kutlamak gerek.kendisinin de eli kolu bacağı farklı hızda harekt ediyor,çok ağır ayakları ama çin gibi basketbola ilginin olmadığı bir ülkeden yetişip nba'de 25 sayı ortalama tutturabilmiş bir adam.bence 2.27 boyun dezavantajları avantajlarından daha baskındır.kısa boy da kötü ama fazla uzun da iyi değil be

robert archibald

ya iskoçya ya da irlanda doğumlu bir adam bu,geçen seneyi unicaja malaga da bitirdi yanılmıyorsam.fizik olarak oldukça iyi bir görünümde.atletizmi de gayet iyidir,çok değilse de gene hareketli sayılır,boyu da 2.10 civarındadır.ama hücumda fiziğini kullanmakta biraz aciz bir adam.her yaz nba summer league'de herhangi bir nba takımında gözükür bu adam.nba'de oynayamayacağı kesin.yüzü dönük oyunu ona bir pivot olduğundan artı gibi gözüküyor fakat sırtı dönükte hiç bir numarasını göremedim.açıkçası fiziksel ve atletizm olarak oğuz savaş bu adama benzeseydi iddia ediyorum çoktan nba yolunu tutmuştu ama bu herifte belki de britanya'da yetiştiğinden gram fundamental yok.ama savunmaya çok konsantre bir adam.görev adamı diyebiliriz.bir türk takımında görmeyi isterdim açıkçası

joel freeland

britanya basketbolunun yetiştirdiği ender başarılı basketbolculardandır.resimdeki sarı formalı kıllı bacak işte dediğim adam.justin tv sayesinde ve game on turnuvası aracılığıyla 2 maçını syretme fırsatını yakaladım.kendisini ise 2 yıldır takip ederim istatistik olarak.kendini 2 yıldır çok da geliştiremedi aslında.ama ispanya ligi gibi takımların çoğunun euroleague seviyesinde olduğu bir ligde 17 dakika ortalamayla 9.6 sayı ortalaması yakalaması,uleb cup da da 20 dk. ortalamayla 12 sayı yapması kendisinin ne denli iyi bir pivot olduğunu gösterir nitelikte.şubat 1987 doğumludur.bizim 87 doğumlu nba tarafından draft edilmiş pivotlarımızdan hücum olrak kıyaslanamatacak kadar iyidir.kendisi de 2005 yılında 30. sıradan draft edilmiş ama hangi takım hatırlamıyorum.birinci sıradan draft edildiğine göre gideceği takımda kendine süre bulabilir.pivot hareketleri çok iyi olan bir oyuncu değil aslında ama 2.08 boyundaki bir oyuncuya göre inanılmaz hareketli ve zenci gibi sıçrayıp smaçlar vurabiliyor.bu nedenle nba de bir şeyler yapabileceğine inanıyorum.britanya ile yaptığımız maçta ömer aşık,semih erden ve oğuz savaş a ribaunt göstermeyip ersan'ın üstünden güzel bir smaç vurmuştu ama hakem her ne kadar faul dese de bir smacı ömer aşık tarafından süt gibi bir blokla engellendi.ama ne olursa olsun 25 yaşına kadar avrupa'da en az 25 dakika süre alabileceği bir euroleague takımında 1-2 sezon oynayabilirse kendini daha da geliştirir ve nba'e gider.ispanya da euroleague seviyesinde bir çok takım var dedim fakat gene de bir cska moskova'nın savrasenko,khryapa gibi en iyi uzun savunmacılar ya da pekovic gibi fundamental harikası bir pivot yok acb liginde.gran canaria'dan bir an önce kurtulursa nba'de adını duyarız gibime geliyor ama boyu da problem.bir 4 numara olabilir nba'de 208 boyla ama gördüğüm kadarıyla yüzü dönük oyunu pek beceremiyor.ama ben gene de umutluyum.en kötü ihtimal avrupa'nın elit pivotlarından biri olur

17 Ağustos 2009 Pazartesi

enes kanter'in amerika yolculuğu

geöen yıldan beri konuşulan şey gerçek oldu ve kanter amerika'ya gitti.önce bir okulda hazırlık okuyacakmış sonra da üniversite yolunu tutacakmış.eğitimiyle basketbolunu birleştirmesi eğitimci bir aileden gelmesi nedeniyle çok da şaşırılacak bir şey değil.amerika'ya gitmesini eğitimi açısından değerlendirecek değilim.türkiye'de alcağı eğitimle kıyaslayarak türk eğitim sistemini övmek istemem.eğitimi için bundan doğru bir karar olamazdı fakat basketbolu açısından değerlendirirsek kafamda soru işaretleri var,kararsız kaldım desem daha doğru.şimdi gittiği liseye dandik deniyor.orada 1 yılını harcayacak falan deniyor.burasını bilmiyorum.doğru olabilir,amerika'da yüzlerce(sallamıyorum) high school var ve enes kanter'e her okul burs verir.yani gittiği lisede basketbol kültürü ya da basketbolu geliştirecek ortam ola da bilir olmaya da bilir.ama orada bir sene okuyup üniversiteye gidecek ve asıl kritik nokta bence burası.babası prof. mehmet kanter'in dediğine göre duke ve north carolina gibi üniversitelerden teklif varmış şimdiden.eğer buralardan gerçekten bir teklif varsa bence bizim cığırtkanların dediği kadar kötü bir durum yok.duke,ohio,tenneesee,north carolina,ohio state gibi üniversiteler basketbol kültürü ve bilgisi çok yüksek üniversiteler ve her daim amerika'nın en başarılı okulları olmuşlardır.eğitimleri de çok iyidir.böyle bakınca aslında bana gayet parka gözüktü her şey.enes amerika'da fiziğini daha da geliştirir çünkü orada türkiye'de fiziğiyle kurduğu dominasyonu 10 yaşından beri basket oynayıp vücud geliştiren kas yığını zenci uzunlara karşı kuramayacak bu da onu daha çok fizik geliştirmeye itecektir.bireysel yeteneklerini de geliştirebilir.sol elini kullanmasını ve drippling'i iyi bir basketbol eğitimi olan üniveristede çok rahat geliştirebilir.ama bunlar kesin değil tabi.son yıllarda bilindği üzere ncaa'
in oyunculara kattıkları konusunda ciddi tartışmalar var.liseden nba'e direk geçişler artınca david stern en az 1 yıl ncaa'de oynama zorunluluğu getirmişti.ama brandon jennings ncaa bana bir şey katmaz diyip euroleague seviyesinde bir takıma gelip maç başına 19 dakika süre aldı.istatistikleri çok parlak değildi ama aldığı süre bence gayet iyi ve çok da iyi maçlar çıkardığını hatırlıyorum.bir de jeremy taylor diye bir pivot var.o da maccabi haifa takımıyla anlaşmış.1991 doğumlu ve 1-2 sene avrupa'da oynamak ncaa'den daha faydalı diye buranın yolunu tuttu.bir de madalyonun bu tarafı var.eurolague'de alınan 15-20 dakikalık süreler mi yoksa ncaa sezoununda kimi zaman amatör seviyede olan takımlara karşı 40 dakika oynamak mı?tanjevic'in bir yönü var ki herkesin macbur takdir etmesi lazım;gençlere çok güveniyor ve hata yapsalar ve onlara kızsa da gene de süre veriyor ve enes'e euroleague'de çok rahat 15 dakika süre verirdi ki geçen yıl verdi.bu yönünü zaman gösterecek.bir de fenerbahçe forunlarında ayağı kırılsın,parmağı kopsun senden nefret ediyorum gibi açıklamalar var.bu terbiyesizliğe yorum yapacak değilim.bunu dedikleri kişi 17 yaşında der geçerim.ama şunu söylemeden geçmeyim:bir iddia var o da enes'in olympiakos'tan yıllık 2 milyon euro ve 3 yıl garanti sözleşme teklifi aldığu(iddia değilmiş,kendisi de doğrulamış) ve amerika'ya fenerbahçe'den aldığı uzun süreli sözleşme teklifinden kurtulmak için gittiği ve bir yıl sonra olympiakos yolcusu olacağı.ben buna hiç ihtimal vermiyorum ama ola ki olursa fenerbahçe tepkisinde sonuna kadar haklı olur.bu tam bir hilebazlık ve menajer oyunu demektir.fenerbahçe'nin 5 yılllık sözleşme teklfini fazla bulan arkadaşlara ise enes kanter'e yapıulan yatırmın ne kadar büyük olduğunu bilip bilmediklerini sormak gerek.elbette fenerbhçe bu yatırmın karşılığını almak için onu uzun süre oynatmak isteyecektir.hayırlısı diyelim

15 ağustos türkiye-britanya maçı

gameon mu ne öyl bir turnuvada britanya ile karşılaştık.britanya luol deng ve ben gordon olmadan bir sik yapamaycak bir takım.papa mensah bonsu gibi atletizm olarak haislip e rakip olabilecek tek avrupalı oyuncuyu da göremedim.geçen yıl efes cup'ta ersan'ın üstünden vurduğu smaçlar,fatih solak'ı yere seren bloğu ve hidayet'i birebirde nefes aldırmaması,post up tan dönüp vurduğu müthiş çift el smaçlarla göz doldurmuştu.bunlar olmayınca britanya haliyle sik gibi bir takım oldu.gerçi altyapı basketbolu delisi beni heyecanlandıran joel freeland bizim uzunlara çok zor anlar yaşattı fakat çift el smacını ömer aşık bloklayarak ona no easy basket demeyi bildi.maça tekrar dönecek olursak;milli takımın her zamanki gibi sağlam bir guardı yok,buna zaten alışığız.hiç bir zaman bir jasikevicius,diamantidis,naumoski,mulaomerovic ayarında bir guardımız olmadı ve artık bu beklentim de kalmadı ama bu sefer ciddi bir 2 numara sakıntımız da var.sağlam şutör diyebileceğimiz hiç bir adam yok.hido desen çok sağlam bir üçlükçü değil.istikrarsızın biri.sinan güler desen onun da yok.ender arslan bir maçta 3 üçlük sokarsa 3 maç kesin yatar.kerem tunçeri de keza öyle.içeri top indiremediğimiz ya da sıkı savunmada kaldığımız zaman ceza şutunu kesecek adam hiç yok.ispanya'ya imrenmemek elde değil.garbajosa,fernandez,jimenez ;bunlar müthiş ceza kesiciler.litvanya desen ezelden beridir her oyuncusu şut atan bir takım.bu takımlarla karşılaştığımızda sert ve sıkı bir savunma görüceğiz ve şut atan bir adama ihtiyacımız olcak.ersan ve hido gününde değilse iddia ediyorum bu ayardaki takımlardan en az 10 sayı fark yeriz.ispanya'dan 20 de yeriz,30 da.onlara bağlı.ben açıkçası milli takımı hiç beğenmedim.ersan ilyasova ise gerçekten iyiydi.bugüne kadar hep ersan'ı eleştiren şeyler söyledim ama tebrik etmem gerekti artık.adam ball-handling yeteneğini çok geliştirmiş ve size olarak üstün olduğu bir adamla ne zaman eşleşse hızla alçak post'ta pozisyon alıp sırtı dönükte onu alıyor ve korkmadan fake gösterip içeri dalıyor.ama ersan'da altyapı hastası bendenizin yıllardır gözlemlediği el kol kordinasyonu problemi devam ediyor.bana mı öyle geliyor bilmiyorum ama ersan ne zaman top sürse eli kolu çok dengesiz hareket ediyor gibi geliyor.hızla top sürdüğünde panik yapıyor ve etrafına hiç bakmıyor.çok dağınık gidiyor açıkçası.bu problemin çözümü nedir bilmiyorum açıkçası ama ersan çok aşama kaydetmiş ve bu şekilde giderse nba'de tutunma şansı var.olmadı avrupa'ya döner ve en iyi 4 numaralardan biri olarak anılır.diğer oyunculardan çok gözüme çarpan olmadı.hido hiç kasmadı ve hep takımı oynattı.gerektğinde de topu alıp hiç zorlanmadan sayıları dizdi ve bir torba faul yaptırdı.ingiltere onuj ayarında bir takım değildi.ömer aşık ise gerçekten müthiş bir savunmacı ve pota altında müthiş bir atlet.her ne kadar spikerler belirtmese de 2-3 blok koydu ve ingiliz kısalara panik yaptırtıp saçma sapan şutlar attırdı.ben seviyorum bu adamı.post up ta poziyon alıp potaya gitmeye de başladı artık.çok iyi değil ama bu adam baskete 17 yaşında başlamış bir adam ve kendisinie klasik ince uzunlardan biri gözüyle bakılıpm hiç üstüne düşülmedi.biraz baskete erken başlasa,biraz da kıymeti bilinse bugün çok farklı bir noktadaydı ömer.neyse,kısaca millli takımda bu oyuncular dışında cacık olcak bir adam yok

10 Ağustos 2009 Pazartesi

türk altyapısı ve küçültme sorunsalı

türk basketbol altyapısı hepimizin bildiği gibi çok da gelişmiş bir altyapı değil.sırbistan,ispanya ve litvanya gibi ülkelerin seviyesine gelmemiz oldukça zor gözüküyor.aslında altyapıda yetenekli oyuncularımız her zmaan vardı,hala da oluyor.altyapı milli takım turnuvalarında özellikle son yıllarda çok öenmli dereceler elde ediliyor fakat üstyapıya gelince bu oyuncular ya duvara tosluyor ya da takımlar süre vermiyor,kendileri de şımartılıp basketboldan kopartılıyor ve basketbol kariyeri bitiyor.tabi altyapının çok önemli iki sorunu da var:küçültme ve devşirmeler.altyapılarımızdaki devşirme oyuncuların haddi hesabı yoktur:ermal kuqo,ersan ilyasova,andrei çatali sirbu,nikola janjusevic,ayhan numanovic,ahmet yıldırım,adnan köroğlu,admir kaan,bardh krasniqi,asım pars,nedim dal,zaza paçulia,zaza enden,deniz gökay,kenan sipahi,elvan iljazi,butrint haxhismajli,andrey kislitsin,dzaner osman,valentin pastal,nikolay pastal ve şu an aklıma gelmeyen ya da uzatmak istemediğimden yazmadığım onlarcası.hemen hemen hepsi küçültmedir ve bir kaç tanesini saymazsak hiç biri altyapıdaki hatalarımız ve de küçültme olmaları nedeniyle bir yerlere gelemedi.çok klasik bir örnek olarak valentin pastal ve nikolay pastal kardeşleri örnek vermek istiyorum:ikisi de türkmenistan'dan genç yaşta getirildi ve kaç yaş küçültüldüklerini allah bilir.bu ikisi de geldğinde 2 metre üstüydü.valentin 204,nikolay 2.00 dı.fizik olarak biraz da yaş olarak büyük olmalarından dolayı fiziksel olarak çok büyük üstünlük sağladılar.özellike valentin pivot olarak önemli istatistikler yakaladı.yıllar geçti,valentin fizik olarak kendini geliştiremedi.204 bir adamın pivot oynayabilmesi için dejan milojevic gibi bir basketbol dahisi olacak zekaya,oyun bilgisine,ribaunt sezgisine,fundamental hocası olacak kadar fundamental bilgisine ya da charles barkley gibi insan üstü bir fiziğe ve amerika gibi sağlam bir basketbol ortamından gelmesi gerekir ama valentin de allah için biri bile yoktu.4 numara desen o da olmuyordu.3 desen amatör küme seviyesinde bir top hakimiyet var.1-2 zaten imkansız.bugün valentin ceza şutu ve turnikesi atan,10 sayı attı mı harika maç çıkardı sayılan 2.lig seviyesine uygun bir adam oldu.nikolay 2 metre boyunda ve o da aynı şekilde.kısacası mevkisiz kaldı ikisi de.mevkisiz ya da iki mevki arasında kalmış oyuncular bizim altyapı klasiğimizdir.bu konu hakkında yazmaya devam edicem

9 Ağustos 2009 Pazar

ne desem çıkıyor yahu!!!

berkay candan hakkında dediklerim şu ana kadar doğru çıktı ve sonra da biraz da acb forumlarının yardımıyla nenad miljenovic'in ne kadar spekteküler bir guard olduğundan bahsetmiştim.ilk üç maç sonunda neler yapmış diye bir istatistiklerine baktım.20.3 sayı,9 ribaunt,6.3 asist,4 top çalma ve 0.3 blok.yeni rubio diyorlardı kendisi için.şu ana kadar gene de rubio'nun o yaşta yaptıkları kadar çarpıcı istatistikler yapamasa da onun izinden gidiyor gibi gözüküyor.önemli bir hayran kitlesi var onu rubio'yla karşılaştıran.hem de rubio nun vatanı ispanya'dan.demek ki bu çocokta önemli işler var.umarım rubio gibi gelişimini sürdürebilir ama sırbistan'dan ve fmp zeleznik'ten yetiştiği için adım gibi eminim bu çocuğun çok büyük işler becereceğinden

berkay candan,erbil eroğlu ve fenerbahçe ülker altyapısı

şu an devam etmekte olan olan U16 avrupa şampiyonasında 3 maç geride kalırken,her maçı rahat kazanan yıldız milli takımımızın ve turnuvanın en önemli skorerlerindendir berkay candan.ilk 3 maç sonunda 22.7 dakika ortalamayla 21.3 sayı ve 11.3 ribaunt ortalamaları tutturan 2.00 metre boyundaki berkay candan2ı bu turnuva başlamadan önce enes kanter hakkında yazdığım yazıda ne kadar önemli bir skorer olduğunu söylemiştim.şubat ayı civarında türk telekom yıldızlar turnuvasında milli takımımızın 3 dikkat çeken oyuncusundan biriydii.erbil eroğlu,berkay candan ve tayfun erülkü gerçekten iyi oyunculardı.tayfun'un henüz 1994 doğumlu oldğunu belirteyim.erbik eroğlu ise türk basketbolunda bugüne kadar hiç rastlamadığım ve umarım devamını getirerek ilk olmasını temenni ettiği all-around diye tabir edilebilecek bir guard.kısa yetiştirme konusunda başarısızlığımız ortadayken;erbil gibi bir guard çok iyi gelir.türk telekom tunuvasında 19 dakika gibi ksıtlı bir ortalamayla 4 asist civarı bir ortalama tutturmuştu.kendisini bir 3 kere izledim ve diamantidis'e çok benzettim.konuşmak için erken ama hep bizde olmasını istediğim diamantidis'in bizim altyapıdan çıkması beni çok mutlu eder herhalde.avrupa şampiyonasında 26 dakikada 9.0 sayı,3.7 ribaunt ve 5 asist ortalaması yakaladı.italya çaını 13 sayı 7 riaunt 6 asist ve 6 top çalmayla;karadağ maçını da 4 blokla!! tamamladı.bir guard 4 blok koymuş,düşünün artık.kenan sipahi ise kosova'dan getirtilen ve söylenene göre cska moskova altyapısına gitmek yerine tofaş'ı tercih eden 1995 doğumlu bir guard ve ilk üç maçta 19 dakika ortalamayla 4 asist ortalamsını tutturmuş.2 yaş büyüklere karşı bunu yapıyor ve bursalı biri olarak arkadaşlarımdan onu izleyenlerden duyduğuma göre bursa altyapılarını resmen domine etmiş.yakında istanbul yolcusu olur diye düşünmekteyim bu priştinalı çocuk.fenerbahçe altyapısını ise gerçekten tebrik etmek gerek.ülkerle birleşmesiyle birlikte altyapısı iyice geliişti bu takımın.berkay candan,erbil eroğlu,kerem hotiç,enes kanter,oğuz savaş,ömer aşık,semih erden,can mutaf,doğuş balbay... kendi fmp zeleznik'imizi yaratmak üzereyiz sanırım

5 Ağustos 2009 Çarşamba

ersan ilyasova


belki de arsen ilyasov.hatta kesinlikle arsen ilyasov.rus bir anne ile sovyetler zamanında kırım'dan özbekistan'a sürülen tatar bir babanın çocuğu olarak taşkent'te dünyaya arsen ilyasov adıyla gelmiş.bu aradaboyu babasından geliyormuş.lan bu tatarların hepsi iri midir ya,hiç cılız ve kısa bir tatar görmedim ben hayatımda.ciddiyim ya,yugoslavlar bir de tatarlar böyle iri sanırım.neyse,devam edelim.2002 yılında arsen ilyasov pasaportuyla türkiye topraklarına ayak bastı ve bir daha öyle biri ülke dışına çıkmadı sonra da bir baktık eskişehir'den bir aile onu kimlik almış.ben eskişehir'in tesadüf olduğunu düşünmüyorum,oradaki tatar nüfusunun yoğunluğunu herkes bilir.geldiğinde 205 boyundaydı bu adam.hala öyle.208 yazar baz yerlerde ama hemen hemen her basketbolcunun boyu 2-3 santim farklı yazar çeşitli kaynaklarda.ilk geldiğinde gerçekten olay olmuştu.aşırı derecede ince bir adamdı fakat parmak hassasiyeti ve şut kabiliyeti gerçekten hayranlık uyandırıcıydı.gel bir sıçra dediklerinde panya hizasına denk gelen kafası herkesi şok etmişti.altyapıda onun kadar sıçrayabilen bir adam kesinlikle yoktu.türkiye'ye geldikten sonra çok çalışmaya başladı ve komando lakabını taktı arkadaşları ona.top hakimiyeti bok gibiydi ama atletik ve de sağlam şutör bir adamdı işte.ülkerspor onun için özel alley-oop setleri çizerdi ve çatur çutur gelen her topu yakalayıp vururdu.o zamanlarda harika bir ribauntçuydu.şimdi bile avrupa'nın en iyilerinden zaten.20-25 ribaunt,50-60 sayıyla tamamladığı maçlar kaç tanedir bilinmez.altyapıda bir efsane olmuştu.herkes bir anda ortaya çıkan ersan ı konuşuyordu,sonra bir baktık bir iddia ortaya atıldı.bu adam küçültmedir dediler.takım arkadaşları bu gerçeği biliyordu ya da şehremini lisesindeki sınıf arkadaşları.ne doğru düzgün türkçe konuşabiliyordu .gene takık arkadaşlarının ersan abi dedikleri söylenirdi ona.önce 1987 doğumlu dediler,yutmadı kimse.sonra 1984'ten küçültülmüş dediler.herkes tamam dedi ama iddialar ardı arkası kesilmiyordu.sonra ailesinden biriyle pasaportlarının değiştirilip öyle vatandaşlığa geçirildiği söylendi.1981 doğumluydu iddialara göre.ailesinden biri basketbolla alakalıysa ya da basketbolcu bir aileden geliyorsa bu yöntem hep uygulanır devşirmelerde.ersan ilyasova bir röportajında annesiyle babasının basketbolcu olduğunu söylemişti.pek kimse buna dikkat etmedi ama resmen her şeyi açıklar gibi oldu.kısacası türk altyapılarındaki küçültme rekorlarından biridir kendisi.cenk renda'yı saymazsak ya da bir forum sitesinde okuduğum yıldızlar maçına nişanlısıyla gelip günde 3 kere tıraş olan basketbolcuyu ya da 1970'lerde içlerinde turgay demirel'in de bulunduğu yıldız milli basketbol takımının avrupa basketbol şampiyonu olan kadrosunun toplam 40 yaş küçültülmesini:D basketboluna dönersek,ersan kendinden çok ufaklara karşı oynadığından olsa gerek altyapıdan çıktıktan sonra kendisinden dwight howard tarzı istatistikler beklendi ama o herkesi yanılttı,biraz daha mütevazi istatistikler yakalayan bir oyuncu oldu ama bence euroleague'deki 21 dakika ortalamayla 10.7 sayı ve 7.5 ribaunt istatistikleri ve de alba berlin ve tau ceramica'ya karşı iki maçta haftanın mvp olması(bir de ekim ayı mvp ödülü var) onun gene de avrupa'nın önde gelen 4 numaralarından biri olduğunu gösteriyor.çok istikrarsız bir adam kendi jenerasyonundan gelen emir preldzic gibi ve yanlış şut tercihleri yapabiliyor ve o gün ilk 1 2 şutunu sokamazsa o maç onun için psikolojik olarak bitiyor.ama her ne kadar rekor bir küçültme de olsa profesyonel kariyeri yeni sayılır ve ben onun kendini daha da geliştirip avrupa'nın en iyi 4 numarası olabileceğine inanıyordum fakat nba'e gitmeyitercih etti hem de olympiakos ve barça'nın 5 milyon euro nun üstündeki kontratlarını reddedip 700 bin doları kabul ederek.ceserati ve azmi takdir edilesi fakat nba için uygun bir adam değil.iyi bir el üstü şutu oolması bir avantajı fakat sürekli 3 lük şut atarak 4 numara oynayamaz nba de.ne bir psot up oyunu var ne de fiziğini kullanıp içeri drippling yeteneği.3 numara desek ball handling ve kendi poizyonunu yaratma sorunu var.gerçi barça dayken bazı maçlarını seyrettiğimde içeri drivelarını geliştirmeye başladığını görmüştüm ama bunu daha çok maç yaparak geliştirebilir ancak.nba'de ne kadar süre alır bilmiyorum.umarım beni yanıltıp nba'de başarılı olur.ilgilenen kızlara duyurulur.evli ve bir kız çocuğu babası

4 Ağustos 2009 Salı

gasper vidmar

2007 yılında emir preldziç'le birlikte fenerbahçe'ye geldiğinde çok mutlu olmuştum.çünkü 2006 yılında yapılan ve izmir'in evsahipliğini üstlendiği ümitler avrupa şampiyonasında etkileyici bir performansı koymuştu.emir'in performansına kendisi hakkında yazdığım yazıda değinicem.iyi bir ribauntçu,iyi bir atlet ve potaya yakın topu aldığında çok hızlı bir biçimde dönerek basket atabilen bir adamdı.ama o zman farkettiğim çok kötü bir özelliği vardı.arkaşaları pota altında ona top indirdiğinde yahut hücum ribaundu aldığında topu aşırı derecede yere indiriyordu.baya fazlaydı hem de.o kadar yere indirdikten sonra da yardım geliyor ve bitirmekte zorlanıyordu ama ne de olsa altyapı turnuvasıydı ve basket bulabiliyordu her şeye rağmen.üstyapıda bunun başına çok bela açabileceğini tahin etmiştim ama herif ne de olsa yugoslavya'dan dedim.1-2 yıl içinde bu sorunu halleder,oynadığı takımdan 20-25 dakika süre alır,jenerasyonundaki pivotlar havlu sallarken o kendini geliştirir diye tahmin etmiştim.1 yıl sonra fenerbahçe'ye geldiğini öğrendim.hem de emir preldziç'le.çopk sevinmiştim.hemen adriatic league'in sitesinden istatistiklerine baktım ve emir'e göre daha iyi isatistiklerdi.hele 20'lik bir adam için gerçekten güzeldi.fener'e transfer olduktan sonra önce uyum sorunundan dedim,ikisi de başarılı olamadı.ama bir real madrid maçı oynadı,bir panathinaikos maçı oynadı ki bu adamda iş var dedim.bir ara gerçekten güzel gitti ilk sezonunda ama hep ilk 5 başlayan bu ç ocuk 5 dakikada 3 faulle kenara gidiyor ve asla oyuna dönmüyordu.faul problemine girmese de oyundan alınıyordu.demoralize etti onu tanjeviç.sonra ömer aşık da takıma katıldı,aldığı süre iyice azaldı ve ömer iyi performans gösterince ona güven iyice azaldı.ama ben başlarda hep gasper vidmar'ın oğuz'dan daha yetenekli olduğunu ve preldzic'in daha kötü durumda olduğunu düşündüm.ama bu sezon vidmar tam anlamıyla çuvalladı.1-2 dandik tbl maçını saymazsak düzgün maç çıkaramadı.euroleague'de ezildi tabir-i caiz ise.her zamanki gibi topu gökten alıp parkeye yapıştırmaya devam etti.pota yakınlarında top alıp o çabuk ayaklarıyla dönse de ciddi anlamda berbat olan parmak ucu hassasiyeti yüzünden bitiremedi hiç bir şutu.boş bir sezon geçirdi.preldzic sezon içinde her ne kadar çok istikrarsız olsa da önemli işler yapıp taraftara güzel anlar yaşatsa da vidmar hep küfür yedi.olmadı be çocuk,olmadı gerçekten.yapamadın vidmar.ben bile artık güvenemiyorum sana.yugoslav olmandan dolayı hep dedim bir gün olacak diye ama fenerbahçe seviyesinde bir takım daha fazla bekleyemez seni.fenerbahçe seni gözden çıkardı duyduğuma göre.karşıyaka'ya önermiş,cimbom istemiş falan.bence ülkene git vidmar.sanki beni duyacakmışsın gibi konuşuyorum,farkındayım ama en iyisi uleb cup seviyesinde bir takım bulup orada bol süre alarak kendini geliştirmen.bu parmak hassasiyetiyle euroleague çok zor ama ne de olsa yugoslavyalısın.bir gün cska moskova ya da tau ceramicca gibi bir takımla euroleague finaller mvp si olursan da şaşırmam ama fenerbahçe'De miladın doldu.fenerbahçe yerine enes kanter'i düşünüyormuş.kusura bakma ama bunu duyunca bir an önce gitmen için dua etmeye başladım.yolun açık olsun vidmar,olmadı buralarda be...