6 Eylül 2009 Pazar
7 eylül türkiye-litvanya karşılaşması
3 Eylül 2009 Perşembe
bodiroga

ricky rubio,draft macerası ve barcelona'ya transferi

2 Eylül 2009 Çarşamba
sen neymişsin be ender!

ender,sen neymişsin ya.aklıma geldin durup dururken.bazen böyle durup dururken aklıma gelirsin bilir misin?basketbol hakkında düşünürken aklıma sen ve senle beraber yaşlandığım yıllar aklıma gelir.televizyon karşısında bir maçta 1-2 yaş yaşlandırabilirdin beni ender.çok maç bilirim top eline geçip eline yüzüne bulaştırdığında kendimi koltuktan attığımı.çok maç bilirim ellerime yukarı kaldırıp 'yaa sabır' diye dua ettiğimi.senle çok fazla anımız var ender.her ne kadar bilmesen de çok şey yaşadım ben senle.sevinç hariç her türlü duyguyu yaşattın bana.sayı ve asist yaptığın zaman bile sevinemez oldum efes pilsen'de kalmayı garantilersin diye... bir ara union olimpija,tau ceramica ve panionios üçlüsüyle gerçirdiğin bir sezon vardı.her takım değiştirceğin söylendiğinde kalbim hoplardı 'ya efes'e geri dönerse' diye.iki kez bunu atlattım ama üçüncü de fena vurdun ender,altın vuruşu yaptın koçum ve geldin geri.inanılmaz bir şey ama daha 26 yaşındasın.25 yaşındaki futbolcuya genç semih denilen bir ülkede genç bile sayılırsın.geçen ergin ataman bir açıklama yaptı.rubio türkiye'den bir takıma gelecek diye bir dedikodu yayılmıştı.ergin ataman da bu bir menajer spekülasyonu,bize rubio'yu teklif ettiler ama biz kabul etmedik.çünkü bizim guardımız var.ender var demişti.o zaman işte dedim 'ender,neymişsin be'.harika çocuğu bile gölgede bıraktın! sorabilirsiniz resim niye olimpija formasıyla diye.onu efes formasıyla görmeye dayanamıyorum çünkü,olmuyor...
acb trt'de mi?
29 Ağustos 2009 Cumartesi
caster semenya,cinsiyet tartışmaları ve cinsiyet testi

caster semenya adlı atleti atletizm seven ya da sevmeyen herkes duymuştur artık.duyma sebebi ise aslında 800 ve 1500 metredeki başarıları olmadı.inanılmaz dereceler yaptı belki(bolt kadar olmasa da,tabi kendi dalında) ama onu daha çok yarışmalara girmeden önce yapılmak istenen cinsiyet testi ve elde ettiği başarılardan sonra açıklanan ilk sonuçlarla tanıdık çoğumuz.semenya aslında inanılmaz genç bir atlet.sadece 18 yaşında(onlarda bizdeki gibi küçültme var mıdır bilmem:)).resimde gördüğünüz gibi muazzam bir fiziği var.acayip iri.diğer atletler yanında çocuğu gibi kalıyor.surat ifadesi ise oldukça erkeksi duruyor.bu bir gerçek ama ben bu cinsiyet tartışmalarını ilk duyduğumda baya bir tepki göstermiştim.'napalım,allah vergisi.olabilir' demiştim ama işin rengi sonra birraz değişti.semenya'nın koçunun daha önce doping deyince ilk akla gelen doğu almanya atletlerine erkeklik hormonu ve kortizon vermekle suçlanıp aklanamayan bir adam olduğunu öğrendik.bu acaba tesadüf olabilir mi diye demedik de değil.sonra bu erkeklik hormonu olayının ve cinsiyet testi adı verilen testin tarihçesi de ortaya çıkınca işin rengi gittikçe garipleşti derken bir de semenya'da ilk sonuçlara göre normalden 3 kat fazla testesteron çıkmış.bir ara ebesi bile çıkıp konuşmuş, onu bilirim,kız oğlan kızdır demiş.bu 3 kat olayı açıkçası hormonal bir bozukluk mudur yoksa şu 'doğu alman' antrenörün becerdiği bir iş midir nasıl ortaya çıkacak bilmiyorum.ama bugün mynet haber'de gördüğüm bir haber çok ilgimi çekti.gerçekten onlara teşekkür etmek gerek.muazzam bir haber hazırlamışlar.bu cinsiyet tartışmalarının aslında ne kadar geriye gittiğini ve caster semenya ile birlikte ortaya çıkan bir şey olmadığını gösterdiler.haber gerçekten çok çok ilginç.örneğin;
DORA RATJEN
Adolf Hitler, 1936 yılında Berlin’de yapılan Olimpiyat oyunlarında Ari ırkının üstünlüğünü göstermek istedi.
Kalın sesiyle farkedilen ve diğer kadın atletlerle aynı duşu paylaşmayı redetmesiyle bilinen Alman Dora Ratjen, Almanya’nın kadınlar yüksek atlama kategorisindeki sporcusuydu. Olimpiyatları, dördüncü sırada bitirdi. Bu kategoride üçüncü olan Dorothy Tyler, Ratjeni şöyle anlatıyor: “Dora’ya karşı mücadele ettim ve onun bir erkek olduğunu biliyordum. Sesi ve vücut yapısından belli oluyordu.”Ratjen’in, daha sonra Avrupa’daki bir yarıştan Almanya’ya dönerken tren istasyonunda erkek olduğu ortaya çıktı. Ratjen, etek giymesine rağmen etrafındaki kişiler tarafından ‘erkeklerde sabah traş olduktan sonra akşam üzeri oluşan kirli sakalla’ yakalandı. Onu muayene etti ve erkek olduğu ortaya çıktı. 1938 senesinde Ratjen, mücadeleden men edildi.
bu herif de semenya'nın üstündeki kişi.erkek olduğu her halinden belli.öyle iki yandan saç örmekle de pek kamufle olmamış anlaşılan.bir de şu var:
SİN KİM DAN
Dan, 1961 ve 1962 yıllarında 400 m ve 800 m koşularında kadınlar kategorisinin rekorlarını kırdı.
400 metreyi 52 saniyenin altında koşan ilk kadındı. 1963 yılında Moskova’da, diğer kadın koşucular Dan ile yarışmayı, onun erkeğe benzemesi nedeniyle istemedi. Bu olaylar gerçekleşirken Güney Koreli bir adam, Sin Kim Dan’ın savaş sırasında kaybolan oğlu olduğunu iddia etti.
Mecburi cinsiyet testi 1966 yılında uluslararası yarışmalara katılan atletlere zorunlu hale getirildi. Sin de bu tarihten sonra yarışmalara katılmadı.
bu da başka bir 'ohaaa' dedirten olay.adam çıkıp kayıp oğlum demiş ve cinsiyet testi yapılması kararlaştırıldıktan sonra ise ortadan kaybolmuş.yalnız bu cinsiyet testinin ortaya çıkmasından sonra ortadan kaybolan ve bir daha yarışmalara katılmayan tek atlet bu değil:
TAMARA ve İRİNA PRESS
Tamara ve Irina Press kız kardeşler 1960 lı yıllarda Sovyetler adına yarışırken beş koşu yarışı kazandılar.
Kariyerleri devam ederken cinsiyet testi zorunlu hale getirildi ve iki kardeş, ortadan kayboldu. Eleştirmenler Press'lerin aslen erkek ya da çift cinsiyetli olduğunu söyledi.
tesadüf olamayacak kadar parçalar birbirini tamamlamış.bir de şöyle bir şey daha var:
MARY EDİTH LOUİSE WESTON
Mary Edith Louise Weston, İngiltere’nin 1924 -1930 yılları arasında en iyi güllecisi ve 1927 yılında da en iyi ciritçisiydi.
Halen ülkenin gülle rekorunu elinde bulundurmaktadır. Ancak Mary, 1930lu yılların ortasında Mark Weston oldu. Kullandığı doping ve kas ilaçları yüzünden cinsiyet değiştirdiği tahmin ediliyor.
gördüğünüz gibi bir rekor bu kadar süredir kırılamadıysa ve de sonradan bir anda marc weston olduysa bu da hormon almış demektir.sergei bubka da diyebilirsiniz ama bubka bun kadar eski değil ve 80 li yılların atleti.bu ise 1920'ler ve o dönemin antrenman şartları ve spor kültürünü göz önünde bulundurursak bu kadardır kırılamayan rekor ya insan üstü bir güçle yapılmıştır ya da görüldüğü gibi dopingle.10 saniyenin altına inemez denen insanoğlu 9.58 koştu(tamam ulan,bolt insan değil).en dikkatimi çekenleri kopyala yapıştır yoluyla paylaştım.daha fazlası için vereceğim linke bakabilirsiniz.semenya olayı gördüğümüz üzere benim en başta düşündüğüm kadar basit bir şey değilmiş. ve de ilk değilmiş.belki de son olmayacak.caster semenya belki de doğuştan böyle.açıkçası buraya yazmadığım ama linkte göreceğiniz soundarajan adlı hint atlet anladığım kadarıyla doğuştan olan özelliklerinden dolayı cinsiyet testine takıldı.peki bu atletin suçu nedir? öyle ya da böyle fiziksel üstünlüğü oluyor diyebilirsiniz,diğerlerine göre daha avantajlı falan.eee,usain bolt'un da fiziği diğerlerinden daha iyi ki böyle insan üstü koşuyor.tyson gay ondan daha mı az idman yapıyor?belki de bolt'tan daha teknolojik imkanları olan pistlerde ve salonlarda çalışıyor ama bu adamı geçemiyor,geçemiyor ve geçemeyecek.şu an çok alakasız bir kıyaslama da yapıyor olabilirim ama doğuştan bazı erkeksi hormonlara ya da kromozomlara sahip atletlerin de bu şekilde diskalifiye edilmesine ise açıkçası üzüldüm(bana ne oluyorsa).zor bir durum,ama karar net.test belli ve doğuştan ya da sonradan verilen hormonla farketmez,kriterlere uyacaksın.semenya'nın belki de madalyası geri alınacak,bilemiyorum.yalnızca tek dileğim doğuştan böyle olması ve bu konuda sabıkası ile bilinen eski doğu almanya kökenli antrenörün bu işin içinde olmaması.bu da haber linki:
28 Ağustos 2009 Cuma
rodrigo barbosa tabata ve brezilyalı japonlar

nikola mirotiç
27 Ağustos 2009 Perşembe
eurobasket2009 hakkında bir değerlendirme 1
diğer bir takım ise almanya.dirk nowitzki,patrick femerling,marco peşiç,mithat demirel,ademola okulaja gibi oyuncularla çok sağlam bir jenerasyon yakaladıkları dönem artık geride kaldı.gerçekten takım oyunu diyince akla almanya gelirdi.femerling'in meşhur perdelerinden hiç bir savunmacı geçemezdi.nowitzki ise kopup gitmiş,avrupa'nın en iyisi olmuş.az önce saydığım oyuncuların hiç biri bu turnuvada olamyacak.bir tek femerling olacak ama onun da ayakları artık eskisi kadar çabuk değil.eskisi kadar iyi savunmacı da değil.tek özelliği hakemlerin yıllardır farkedemediği hareketli perdeleri.şu an kadroları gerçekten kötü durumda.eurobasket 2007'de de nowitzki durunca ne kadar kötü oldukarını görmüştük(slovenya'dan yedikleri 30 fark).altın dönem artık kapandı.almanya gruplarda gider diye düşünmekteyim.
sırbistan,ah sırbistan ah ah... 2001'de beni ağlatmıştınız.o zaman formanızın önünde yazan 'jugoslavija'ya aşık olmuştum.stojakoviç,guroviç,çaparkapa,vlade divaç,dejan bodiroga,marko jariç... ne kadroydunuz be.biz de boşnak oyunculardan kurulu bir takımdık gerçi ama siz şiir gibi basketbol oynardınız.ama o günden sonra önlenemez düşüşünüz devam etti.stojakoviç önce sattı sizi,bodiroga yattı.jariç yattı drken beliniz doğrulmadı ve son olarak eurobasket 2007'de 3'te o yaptınız.aslında hala oyujncu fabrikası gibi işliyorsunuz ama bir şeyler eksik.bodiroga ya da stojakoviç gibi takımı alıp götürecek bir adam yok.bir de karadağ'la ayrılmanız da sonra iyi oyuncuların bir kısmı onlarda kaldı(daşiç,pekoviç) nenad krstiç,ivan pauniç,kosta peroviç,boban marjanoviç,miloş teodoşiç gibi adamlar iyi fakat gene de yarı finali zorlayacak bir görüntünüz yok.çeyrek finalde gidersiniz bence.ah sırbistan,sen bugünlere düşecek adam mıydın be...
devam edecek...
26 Ağustos 2009 Çarşamba
roko-leni ukiç

andrew betts
efes world cup 8:türkiye-hırvatistan
ne oldu sana kambala'm???

bugün televizyonda letonya-büyük britanya maçı vardı.inanın sırf kambala basketbola döndüğü ve bu maçta oynayacağı için izledim(itiraf edeyim biedrins hayranlığımın da etkisi vardı).kambala diyince basketbola mahalli ligde başladığım dönem ve sonra bursa altyapısına geçiş yaptığım dönemlerde deli gibi basketbol izlediğim aklıma gelir.daha önce hakkında yazmıştım.ncaa çıkışlı olduğundan olsa gerek fiziği çok çok iyiydi ve fiziğini kullanmayı bilirdi.nba tarafından draft edilememesini boyuna bağlayanlar var.açıkçası ben daha çok oyun stilinin nba'e uygun olmamasından ve de çok çok iyi bir atletizme sahip olmamasına bağlıyorum.neyse,bugün kambala'yı ringlerden parkelere deri dönüşünde izlewmek gerçekten harikaydı.epey değişmişti.saçı vardı bir kere.sarı saçları olduğunu tahmin ederdim aama hiç görmemiştim.yakışmış da aslında.yakışıklı adammış.maça pek iyi başlamadı.joel freeland tarafından iki kere beynine verildi.daha önce hakkında yazdığım yazıda çok blok yiyen bir oyuncu olduğunu söylemiştim ve kesinlike zayıflamıştı.bunda boksun etkisi vardır.mike tyson'un da dediği gibi boksta çok kilo işe yaramaz,sadece hareketliliği önlediğinden sana köstek olur.tyson'un o kadar yapılı olmadığını biliriz(normal bir insana kıyasla insan değildi,ayrı mesele),eski yapısı kalmamıştı ama gene de andrew betts(ki kendisi tank gibi adamdır) ve robert archibald'a(bu adamda da iyi size var) karşı fiziği işe yaradı.18 sayı 6 ribauntla maçı tamamladı ve 'daha ölmedim' ded.fakat hücumda bazen duracağı yeri şaşıran,eli ayağına dolşan bir görüntü çizdi.basketbola uzak kaldığından olsa gerek bu sorunları da halleder yakında.bildiğim kadarıyla 31 yaşında.eskisi kadar,yani efes'e aşık olduğum dönemdeki o efsane kadrodaki kadar kadar dominant olamaz ama bir 3,4 sene daha verimli bir oyuncu olur.hoşgeldin kambala,seni özlemişiz.
25 Ağustos 2009 Salı
jose angel antelo

22 Ağustos 2009 Cumartesi
enes kanter'in amerika yolculuğu 2
21 Ağustos 2009 Cuma
hakan demirel ve yerinde saymak

hoşlandığım müzik türleri,habib koite ve bamada
fransa'da fransız var mı?
elano blumer,brezilya ve ırkların kaynaşması



berizlya denen ülke hatırladığım kadarıyla 200 milyon civarında nüfusa sahip kalabalık diyebileceğimiz bir ülke.bu kadar büyük bir ülke, ana dili portekizce komşusu arjantin'in aksine fakat bu berizlya'da sadece portekiz kökenli insanların yaşadığı anlamına gelmiyor tabiki.belki de en az amerika kadar kozmopolit bir ülke.oldukça büyük miktarda göç almış zamanında.avrupa'dan ipini koparan ya da çeşitli sebeplerle yeni bir yurt arayan insanların amerika birleşik devletleri'nden sonraki ilk tercihi oluvermiş.nüfusa oranları ne kadardır tam bilmiyorum,vikipedi'den bakmaya da üşeniyorum ama önceden araştırdıklarımdan hatırladığım portekizli,alman,italyan,ispanyol,fransız,yahudi,arap(özellikle lübnan çevresindeki merkitler,maruniler ve presbiteryen araplar),afrolar,yerliler vs. vs... tam bir kültür yumağı diyebileceğim bir yer.gerçi türkiye'de öyle bir yer.hemen klişeyi gömerek türk,kürt,laz,çerkez,abaza,zaza,boşnak,arnavut,arap,süryani,rum,ermeni...kime sorsanız türkiye'de etnik kökenininde muhakkak bu unsurlardan biri vardır ama brezilya'daki biraz daha farklı bir durum.bir kıtadan başka kıtya büyük göçler ve oraya göç etmiş belki de karşılaşması mümlün olmayan aynı kıtadaki insanların kaynaşması ve portekizce dilinin bir üst kültürü oluşturduğu bir melezleşme.aynı durum arjantin'de de geçerli tek fark oradaki üst kültür dili ispanyolca.arjantinliler bu melezleşmeye ve tüm kültürlerin bu kaynaşmasına creole diyor.ntv tarih'te okumuştum bunu.bu durum breizlya'da da geçerli ve oradaki durum için de creole deniyor.yerli kültürü,afro kültür ve avrupalı göçmenlerin oluşturduğu kültürün belki de hiç biri birbirine baskın değil.bir tek dedğim gibi portekizce ana dil olmuş.elano blumer ne alaka diyebilirsiniz şimdi.ben futbolla pek alakalı bir adam değilim.basketbolu hep daha çok sevmişimdir.millet küçükken sokakta futbol oynarken ben de çok oynardım fakat hiç bir zaman iyi bir izleyici olamadım.geçen galatasaray'ın levadia tallin mi ne öyle bir ezik estonya takımıyla olan maçını seyretmek için anlık bir gazla galatasaraylılar derneğinin lokaline gittim ve torpilim olduğundan bedava maçı seyrettirdiler.orada sonradan adının ertem şener olduğunu ve ultra gereksiz bilgiler verme konusunda bir üstat olduğunu öğrendiğim kişi elano'nun alman kökenli olduğunu ve soyadının almanca çiçekçi demek olduğunu söyledi.elano ana dili almanca'yı şu anda konuşabiliyor mudur bilmem ama brezilya kimliğini taşıyan bir creole olduğu her halinden belli.kendilerine ne portekizli diyordur ne de alman.o bir brezilyalı.işte breizlya'da bu var.siyahiler,melezler,avrupalılar ve araplar o kimliklerini geride bırakıp breizlyalı kimliğiyle bütünleşmişler.aslında buna asimile olmak da denilebilir ama asimilasyon bildiğim kadarıyla bir kültürün başka bir kültürü yok edip onları kendi kültürüne entegre etmesi şeklinde ama entegre dilen kültür belli bir milletin kültürü değil,hepsi tarafından oluşturulmuş ortak bir kültür.brezilya'Dan adriano bir melezdir mesela.ronaldinho siyahidir.taffarel de italyan-alman karışımıydı.nba deki basketbolcu anderson varejao futbolcu roque junior'un kuzeniymiş ve fotolarına baktım da r.junior bir siyahi fakat varejao bir beyaz.gerçi saçları bildiğin afro ama:D basketbolcu nene hilario da bir siyahidir ama tiago splitter de aynı elano gibi alman kökenlidir.dikkat ettiyseniz adlar hep portekizce.güney amerika'daki her ülke böyle aslında ama brezilya ve arjantin biraz daha çok kültürlü bir ortam.şaşırtıcı bir bilgi ama bugün peru'da 300 bin yunan ve 100 bin civarı hırvat kökenli insan var.gayet fazla bir rakam.perulu bir hırvatla tanışmıştım nette,asla aklıma gelmezdi peruda hırvatların olabileceği.arjantin'de eski devlet başkanı carlos menem arap kökenlidir ve süleyman demirel döneminde türk pasaportu almıştı.lübnan'dan 19.yüzyıldaki büyük göçte amerika kıtasına dağılan araplardan.selam hayek,shakira,ferid ali mondragon gibi.arjantin de de alman,italyan,yahudi,portekzili ve ispanyol nüfus ispanyolca'nın üst kültürel dili altında yeni bir kültür oluşturmuşlar.bugün arjantin'de ispanyolca'daki gibi hem ana soyadı hem de baba soyadını alma artık kalmamıştır.bu da creole'nin bir sonucu olsa gerek.lionel messi italyan kökenlidir.emanuel ginobili de keza öyle.diego armando maradona da ispanyol ve arap karışımıdır bildiğğim kadsrıyla.ruben wolkowsky diye bir basketbolcu vardı.o da polonya yahudisiydi.claudio usain de bir arap'tı ve güney amerika'ya göç eden her arap gibi lakabı 'el turco' idi.osmanlı'dan geldikleri için onların arap kimliğine bakılmaksızın el turco denmiş güney amerika'da.bir ara cvitanovich mi ne öyle bir eleman vardı.o da hırvat kökenliydi.arjantin de gol kralı mı ne olmuştu.hırvatistan milli takımı onu euro 008 de oynatmak iistemişti ama pasaportu yetişmediğinden oynayamadı.şu an oynuyor mudur bilmem.eminim daha bir çok örneği vardır ama bu konu hep çok ilgimi çektiğimden çok araştırmıştım ve her şeyi kafamdan yazdım.daha fazlası için vikipedi'ye falan bakılabilir.kızlarının güzellikleri de bu melezliğe borçlu sanırım.şimdi aklıma geldi.manken vardı gisele bündchen diye.muhtemelen o da alman kökenlidir.soyadı bunu çağırıştırıyor.bir gün brezilya'ya gitmek kısmet olur inşallah diyrek bu konuyu kapatıyorum
şemsettin baş

20 Ağustos 2009 Perşembe
dejan milojeviç

todor stoykov
oldukça garip bir bulgar oyuncu.kendimi bildim bileli uleb cup ya da yeni adıyl eurocup da mücadele eden lukoil academic takımında oynar.kelimenin tam anlamıyla bir kalaşnikovdu.inanılmaz bir üçlük şutu vardı ve oyunvu her yönüyle oynardı.genelde uleb cup ın sayı kralı olurdu ama asist ve top çalmada da ilk üçe girerdi.biraz bencil bir oyuncuydu.el amin'e benzer bir oyun tarzı vardı.içeri çok sağlam drippling edebilen bir adam olmadı hiç bir zaman.internetten videolarını falan seyrettmiştim ve tabiki eurobasket 2005 teki perforamnsını.uleb cup'da 2003-2004 sezonundan itibaren sırayla 19.1,23.9,19.6,11.8 ve 8.4 sayı ortalamalarıyla bitirdi.tabi takımın onun üstüne kurulu olması da bunda etkiliydi.yüzdeli iki sayı atardı ama üçlüğü pek istikrarlı değildi.fakat ilginç bir şekilde serbest atış yüzdesi hep yüzde 65 civarı olurdu.bizim ömer onan gibi bir şey yani.haddini bilen bir adam oldu.valencia ya bir ara gidip geldi hemen.başarılı olacağı yeri bildi ve oyunundan hep zevk almayı bildi.euroleague'i hiç zorlamadı ve bir uleb cup efsanesi oldu
Matjaž Smodiš

erazem lorbek

19 Ağustos 2009 Çarşamba
nikola janjusevic(despotoviç)
ilkan karaman
adını ilk defa bu yıl türkiye gençler şampiyonası finallerinde sayı krallığını kazanmasıyla duyduğum sonra da hemen tofaş'la bağlantılı bir insan olduğumdan arkadaşlarım aracılığıyla bilgi aldım bu basketbolcu hakkında.altyapıbasket.com sağolsun,altyapı basketbolu hakkında epey bilgi toplanılabilen bir site,oradan videolara baktım ve atletizmi karşısımda resmen dona kaldım.arkadaşlarımda bursa'da ilkan karaman ın milletin üstünden vurduğu smaçları,koyduğu alley opp ları ballandıra ballandıra anlattılar.birazdan vereceğim linkte de göreceksiniz gerçekten iyi sıçrıyor.resimden farketmişsinizdir.fiziği de gerçekten yaşına göre çok iyi.bursa da ve türkiye şampiyonasında rakiplerini pota dibine kadar ezip bulduğu sayılarla önemli istatistikler yakalamış.açıkçası onun fiziğiyle başedebilecek bir enes kanter var bizim altyapımızda,o da yok artık.ilkan 2.08 boyunda ve 115 kilo.gördüğünüz üzre de iyi de vücud geliştirmiş.çerkezköy doğumlu.büyük ihtimalle balkan göçmenidir ailesi.tipinden,memleketinden ve boyundan belli.ne çıkıyorsa bizden çıkıyor diyip reklamımızı da yapalım:d bu kadar anlattım ama doğum tarihini söylemedim.1990 doğumlu ve aslında bu yaşıyla gençler kategorisini geçiyor fakat tbf nin takımlara verdiği bir kişilik özel kontenjan sayesinde o turnuvada oynayabildi ve de yıldızı parladı.iyi de ribauntçudur.tofaş a takımında da oynuyor ve 2.lig play off'larında yarı finalde yanılmıyorsam trabzon'a karşı 18 sayı 9 ribauntla oynadı.yalnız şöyle bir sorun var ki kendi yaş grubunda kurduğu dominasyon taamen fiziğiyleydi.2.08 boyunda ve 115 kiloluk bir adamla kolay kolay kimse baş edemez.fundamental ve şut yeteneğini geliştirmesi lazım.gene bir arkadaşımdan duydum bu çocuk biraz da boşverilmiş bir çocuk sanırım.efes'te ve itü'de falan da oynamış ama çok da üstüne düşülmemiş.yeteneksiz bulunduğundan değil daha önce U16 takımı kadrosuna da alınmış bir adam ama başka sorunlar da varmış sanırım tam bilmiyorum.bir de 2007 de geçirdiği talihsiz sakatlık var tabi.1,5 yıl boyunca hiç oynayamamış ve bu rehabilitasyon döneminde de fiziğini geliştirmiş ve kısacası bomba gibi dönmüş.bu yaz yapılan ümitler avrupa şampiyonasında açıkçası bekledğim çıkışı yakalayamadı.melih mahmutoğlu gibi o da bir türlü iyi maç çıkaramadı.9 nokta bilmem kaç sayı ortalaması yakaldı 19 dakika süre aldıüğı turnuvada.bir hırvatistan maçını iyi oynadı,onun dışında kapasitesinin altında kaldı.bu yıl tofaş ona iyi süreler verirse;tbl'de adını duyursa büyük külüplere kapağı atabilir ve belki de en iyi türk pivotlardan biri olur kim bilir.ama aynı ersan gibi çok şanssız bir oyuncu,git en kendini geliştireceğin dönemde ağır bir ameliyat geçir ve 1.5 yıl sahalardan uzak kal.yazık olmuş...
http://www.metacafe.com/watch/2831132/lkan_karaman_alley_hoop_beykoz_tofa_gen_erkekler/ bu da o smaçlardan yalnızca biri
doğuş balbay

18 Ağustos 2009 Salı
maciej lampe

slavko vraneş
robert archibald
joel freeland

17 Ağustos 2009 Pazartesi
enes kanter'in amerika yolculuğu
in oyunculara kattıkları konusunda ciddi tartışmalar var.liseden nba'e direk geçişler artınca david stern en az 1 yıl ncaa'de oynama zorunluluğu getirmişti.ama brandon jennings ncaa bana bir şey katmaz diyip euroleague seviyesinde bir takıma gelip maç başına 19 dakika süre aldı.istatistikleri çok parlak değildi ama aldığı süre bence gayet iyi ve çok da iyi maçlar çıkardığını hatırlıyorum.bir de jeremy taylor diye bir pivot var.o da maccabi haifa takımıyla anlaşmış.1991 doğumlu ve 1-2 sene avrupa'da oynamak ncaa'den daha faydalı diye buranın yolunu tuttu.bir de madalyonun bu tarafı var.eurolague'de alınan 15-20 dakikalık süreler mi yoksa ncaa sezoununda kimi zaman amatör seviyede olan takımlara karşı 40 dakika oynamak mı?tanjevic'in bir yönü var ki herkesin macbur takdir etmesi lazım;gençlere çok güveniyor ve hata yapsalar ve onlara kızsa da gene de süre veriyor ve enes'e euroleague'de çok rahat 15 dakika süre verirdi ki geçen yıl verdi.bu yönünü zaman gösterecek.bir de fenerbahçe forunlarında ayağı kırılsın,parmağı kopsun senden nefret ediyorum gibi açıklamalar var.bu terbiyesizliğe yorum yapacak değilim.bunu dedikleri kişi 17 yaşında der geçerim.ama şunu söylemeden geçmeyim:bir iddia var o da enes'in olympiakos'tan yıllık 2 milyon euro ve 3 yıl garanti sözleşme teklifi aldığu(iddia değilmiş,kendisi de doğrulamış) ve amerika'ya fenerbahçe'den aldığı uzun süreli sözleşme teklifinden kurtulmak için gittiği ve bir yıl sonra olympiakos yolcusu olacağı.ben buna hiç ihtimal vermiyorum ama ola ki olursa fenerbahçe tepkisinde sonuna kadar haklı olur.bu tam bir hilebazlık ve menajer oyunu demektir.fenerbahçe'nin 5 yılllık sözleşme teklfini fazla bulan arkadaşlara ise enes kanter'e yapıulan yatırmın ne kadar büyük olduğunu bilip bilmediklerini sormak gerek.elbette fenerbhçe bu yatırmın karşılığını almak için onu uzun süre oynatmak isteyecektir.hayırlısı diyelim